Abdullah Öcalan'ı anlattı: Devrim ruhunu ondan aldık

img
RIHA - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'de bıraktığı etkiyi anlatan PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, "Halk, direniş ve devrim ruhunu ondan aldı. Halen o inançla hareket ediyoruz. Rojava'daki birliktelik, zeminini Öcalan'ın felsefesinden alıyor" dedi.  
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye'de 12 Eylül 1980 askeri darbesinden kısa bir süre önce Kobanê üzerinden Suriye'ye geçti. Geçiş noktası olan El Pelur köyünde bir süre kalan Öcalan, daha sonra Halep başta olmak birçok bölgeyi ziyaret etti ve temaslarda bulundu. Öcalan, uluslararası güçlerin organize ettiği komplonun startını verilmesi üzerine 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den ayrıldı. Öcalan, 15 Şubbat 1999 tarihinde ise Türkiye'ye getirilerek, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde konuldu. Öcalan, 24 yıldır burada ağır tecrit koşulları altında tutuluyor ve 25 Mart 2022'den bu yana kendisinden haber alınamıyor. 
 
Öcalan, 1979 yılında gittiği ve uzun bir süre kaldığı Kuzey ve Doğu Suriye kentlerinde önemli bir etki bıraktı. Öyle ki Öcalan'ın fikirleri, 2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşı sırasında Kürtler ve dostlarına ilham oldu. Kuzey ve Doğu Suriye kentlerinde Öcalan'ın paradigmasıyla yeni bir özerk yapı kuruldu ve tüm insanlığı tehdit eden DAİŞ'e karşı kadınların öncülüğünde zafer elde edildi.
 
Yeni dönemin inşasına, Öcalan’ın Suriye’de kaldığı süreçte temas kurduğu kişiler öncülük etti. Bu isimlerden biri olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim, 1982-83 yıllarında tanıştığı Öcalan'ın Suriye'ye gelişi, temasları, uluslararası komplo süreci ve bıraktığı etkiyi anlattı. 
 
KOBANÊ SÜRECİ
 
Müslim, PKK Lideri Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının Rojava'ya (Kuzey ve Doğu Suriye) geldiği 1979 döneminin, Suriye rejiminin baskı politikalarını sürdürdüğü ve Müslüman Kardeşler'in rejimi yıkmaya çalıştığı bir döneme denk geldiğini aktardı. Öcalan'ın geldiği dönemde sınır hattındaki yerleşim yerlerinde "Apocu Hareket"in isminin duyulduğunu ancak bu hareketteki kişilere dair herhangi bir bilginin bulunmadığını söyleyen Müslim, "O ve arkadaşları Kobanê'den Rojava'ya geçtiler. Tanıdıklarının yanına yerleştiler. Geldiklerinde herkes onların ne kadar ciddi olduğunu anladı. Yerleştikleri evde ne yiyorlarsa kendileri yapıyordu. Sadece oturup okuyorlardı ve örnek oluyorlardı. Hangi eve gitseler, orada örnek oluyorlardı. Gittikleri evlerde çocuklar, gençler, kadınlar onlara saygı gösteriyordu. Ahlaklarından herkes etkileniyordu. 2 aya yakın Kobanê'de kaldılar. Filistinlilerle iletişime geçtiler. Onlara Filistin kimliği çıkardılar. Oradan Lübnan'a geçtiler. Bunlar kimdir bilmiyorduk ama 'Kurdistan için çalışıyorlar' diyorduk" diye konuştu.  
 
APOCU HAREKET
 
Öcalan ve yol arkadaşlarının yaklaşımlarıyla halktan maddi ve manevi destek aldığını ifade eden Müslim, Öcalan'ın 1983'e kadar Cizîr bölgesinde kimi şahsiyet, kadın ve ailelerle tanışarak, "Apocu Hareketi" tanıttığını söyledi. Müslim, "Bu dönemlerde Efrîn, Cizîr, Kobanê ve Derîk'te yavaş yavaş tanındılar. 1983'te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, yaptığı kimi görüşmeler sonrasında tanındı. Lübnan'da da örgütlülüğü sağladılar, orada da kamplarda kaldılar. Nereye gitseler ahlakları, disiplinleri ve yaşam tarzlarıyla örnek alındılar. Filistinlilerin kamplarının yanında narenciye bahçeleri vardı. Orada yaşayan halk şikayetçiydi. Filistinlilerin kamplarında yaşayanlar, izinsiz bir şekilde halkın bahçelerine girip meyveleri alıyorlardı. Fakat bizimkiler öyle değildi. O bahçelere emek veriyordu. O bahçelerde çalışıyorlardı. Bizimkilerin ahlaklarından ve yaşam biçimlerinden dolayı Lübnanlılar, ‘Siz Apocusunuz gelin’ diyorlardı. Apocular, nereye gitseler ahlakları ve disiplinleri ile gidiyorlardı. İster Kobanê, ister Şam, ister Lübnan olsun, her yerde aynı disiplin ve ahlakla yaşadılar" şeklinde konuştu. 
 
'AHLAKIYLA HALKI ETKİLİYORDU'
 
İsrail'in 1982’de Lübnan’a karşı geniş kapsamlı saldırıda bulunduğunu, kamplardaki Filistinlilerin kaçtığını, fakat Kürtlerin bulunduğu kamplarda kimsenin kaçmadığını dile getiren Müslim, bu durumun Filistinlilerde büyük bir etki bıraktığını kaydetti. Müslim, "Apocular orada direndiler. Bu duruş Filistililer için örnek oldu. Nasıl direniş olacağı, direnişte nasıl ısrar edileceği konusunda örnek oldu. Kürt Halk Lideri olduğunu bilinmeden önce, ahlaklarıyla tanındılar. Bu çok önemli bir husustur. Eğer bir toplumun yüreğinde yer almak istiyorsanız onlara dürüst olmalısınız. 'Okuyun, öğrenin' deyip kendin yapmazsan kimse seni kale almaz. Kürt Halk Önderi'nin kaldığı evleri gördük. Ev sahiplerini tanıdık. Onların anlatımlarını duyduk. Sayın Öcalan, 24 saat araştırma içindeydi. Sürekli yazıyordu. O süreçte kaldığı evlerin çoğu onun kim olduğunu bilmiyodu. Sadece Önderlik (Öcalan) ve arkadaşları ile oturdukları zaman onları tanıyor ve anlıyorlardı. Halep’te kaldığı evlerdeki insanlarla da konuştuk. Onlar da Önderliğin sürekli sorular sorduğunu, Halep’teki toplumu tanımaya çalıştığını anlatıyordu. Bulundukları evlerde mütevazi kişiliği ile tanınıyordu. Ev sahipleri dışardan yemek istediği zaman karşı çıkardı. Evde ne varsa onunla yetinirdi. Ev sahibi evde olmadığı zaman bazen bulguru suya koyup yumuşattıktan sonra tüketirdi. Özel bir lüksiyet arayışı yoktu. İdeolojik olarak halkı etkilemesinden önce, ahlakıyla halkı etkiledi" ifadelerini kullandı. 
 
REJİMİN TUTUMU 
 
Suriye rejiminin de 1982 sürecinden sonra Öcalan'ı tanımaya başladığını dile getiren Müslim, "1976’dan beri Suriye askeri de Lübnan’da vardı. Saldırılar başladığı zaman onlar da kaçtı. Savaş bittikten sonra Filistinliler tekrar geri döndüler. Döndükleri zaman kamplarında PKK’liler vardı. PKK’lileri çıkarmaya çalıştılar. Fakat PKK’liler, ‘burayı biz savunduk onun için burası bizimdir. Burayı ne kimseye veririz ne de buradan çıkarız’ dediler. O zaman Suriyelilerle savaş boyutuna gelecek bir tartışma yaşandı. Suriyeliler, o zaman PKK’yi tanıdı. O zamandan sonra ilişkiler başladı. Şimdi diyorlar 'Suriye rejimi onları besledi ve onlara kamp verdi.' Öyle bir şey yok. PKK o kampı kendi mücadelesiyle kazandı" dedi.  
 
Müslim, Suriye rejiminin de PKK’lilerle iyi ilişkiler kurmak istediğine işaret ederek,"Türkiye-Suriye ilişkileri hiçbir zaman iyileşmedi. Bu 1950’den beri öyledir. PKK-Suriye ilişkileri belli bir seviyedeydi. Örneğin 1984'te 15 Ağustos atılımı başladığı zaman silahların Lübnan'dan Türkiye’ye getirilmesi için yardımcı oldular. Araçlara görevli kağıdı verip kimsenin durdurmamasını sağladılar. İlerleyen süreçte PKK bürosunu Suriye’de açtı. Fakat rejim PKK’nin Suriye Kürtleri arasında örgütlülük mücadelesi yürütmemesi gerektiğini şart koştu. Önderlik, Halep’e çok geliyordu. Halkla oturup sohbet ediyordu. Cizîr, Efrîn ve Kobanê’deki misafirleri Halep’e davet ediyordu ve orada onlarla görüşüyordu. Halep’te toplantı yapabiliyordu ama Rojava topraklarına geçemiyordu" sözleriyle o dönemi anlattı. 
 
ÖCALAN: ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜZÜ KURUN
 
Tüm engellemelere rağmen Öcalan'ın etkisine engel olunamadığına dikkati çeken Müslim, daha önce gizliden kutlanan Newroz'un 1984’te ilk olarak Kobanê’de açıktan kutlanmaya başladığını anımsattı. Müslim, "O süreçte öyle bir direniş ruhu örüldü ki artık dışarıya taştı. Rojava halkında direniş ruhu vardı. Siyasi alanda da farklı durumlar vardı. Önderlik her zaman 'Rojava kendine bir iş yapsın. Doğrudur, bize yardım ediyorlar ama Rojava Kürtleri de örgütsüz olmaz' diyordu. 'Sizde kendi örgütlülüğünüzü kurun' diyordu. 'Biz Bakur'da nasıl mücadele ediyorsak siz de burada mücadele edin. Suriye rejimi sizin örgütlenmenizi istemiyor olabilir ama siz örgütlenin' diyordu, hep bu yönde konuşuyordu. 'Ne yapıyorsanız yapın sizi destekliyoruz. Bize bakmayın, siz kendiniz örgütlülüğünüzü yaratın' diye her zaman söylüyordu" diye kaydetti. 
 
ÖCALAN İLE ANISI
 
Müslim, Öcalan ile bir  anısına değinerek, kendisinde bıraktığı etkiye dair şunları söyledi: "Yurtsever bir insan olarak gördüğüm zaman disiplini, bağlılığı arkadaşçaydı. Çoğu kişi onun sadece kendi fikirlerini dayatttığını söylerdi. Benim gördüğüm kesinlikle böyle değildi. Bir ara bir yerde oturuyorduk. Büyük bir sorun tartışılıyordu. O toplantıda bulunan herkes bunun üzerine fikir belirtiyordu. Herkesten görüş alıyordu. Çocuktan büyüğe herkesin fikrini önemsiyordu. Kim onunla arkadaşlık yaptıysa Öcalan onda iz bırakmıştır. Musul’dan ve başka şehirlerden insanlar geliyordu. Onunla 10 dakikalık görüşmeler yaptıkları zaman farkını hemen hissediyorlardı. Herkes onun etkisinde kalıyordu. İnsanlar bu nedenle 'Bi can bi xwîn em bi te re ne ey Serok (Dişe diş kana kan, seninleyiz Başkan Apo)' diye slogan atıyor. Onun için onlarca kişi bedenini ateşe verdi."
 
1998 SONRASI ÖRGÜTLENME ÇALIŞMALARI
 
Öcalan'ın uyarıları üzerine 1998’de örgütlenme çalışmalarına başladıklarını aktaran Müslim, "Suriye rejiminin düşmanı değildik. Sadece kendi örgütlülüğümüzü yaratmak istedik. Fakat Suriye rejimi buna tahammül etmedi. Suriye’de Hafız Esad gitti, yerine Beşar Esad geldi. Zaten daha sonra Önderlik üzerindeki komplo başladı. O süreçte bir çok dönem yaşandı. Birçok hukuksuzluk yaşandı. 2003 yılında PYD partisini kurduk ve  çalışmalarına hala devam ediyor" dedi.  
 
Müslim, 1982-84 sürecinde Rojava'dan birçok kişinin Bakaa Vadisi'nde PKK'lilerden eğitimler gördüğünü ve bunun da örgütlülüklerinde etkili olduğunu ifade etti. Müslim, "Bu ruh, bu direnişi 2004 yılındaki Qamişlo serhildanında gördük. Sonrasında bu ruh Cizîr, Kobanê, Efrîn, Halep ve Şam'a kadar Kürtlerin olduğu her yerde kendini gösterdi. Oradaki direniş ruhu 12 Mart serhildanından Newroz'a kadar yayıldı. Binlerce kişi gözaltına alınmasına rağmen, binler Newroz alanını doldurdu. Oradakiler 'topluluklar olmasın, Newroz kutlanmasın' dediler. Ama o Apocu ruh sayesinde Qamişlo'dan Şam'a kadar 13 yerde Newroz kutlandı" diye konuştu. 
 
DİRENİŞ VE DEVRİM RUHU 
 
Öcalan'ın etkisinin 2011 iç savaşı sonrası daha görünür olmaya başladığını dile getiren Müslim, şunları söyledi: "Devrimin başlangıcında halkımız sokaklara çıkarak, 3'üncü Yol'da ısrar ediyordu. Biz kendi rengimiz, kendi sesimizle olmak istedik. Demokratikleşmeyi istedik. Sayın Öcalan'ın fikirlerine derinlemesine bakıyorduk. Bu direniş ruhunun nereden geldiğine baktık. Ona göre tahlil yaptık. Halk, direniş ve devrim ruhunu PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan aldı. Halen o inançla hareket ediyoruz. Bugün Rojava'daki birliktelik, halkların kardeşliği, kadın özgürlüğü zeminini Öcalan'ın felsefesinden alıyor. O fedakarlık, direniş, zulmü kabul etmeyen ruhu oradan aldık." 
 
KOMPLONUN AMACI
 
Müslim, Rojava'da hayat bulan fikirleri nedeniyle Öcalan'ın hedef  alındığına işaret ederek, "Kürt halkı içinde çıkan bir hareket var ve bu hareket her geçen gün büyüyor. Kürtler, Ortadoğu’da 40-50 milyon nüfusa sahiptir ve bu insanlar bu hareketle örgütleniyor. Bu hareket 1973’te bir kişi olarak başladı ve 1978'de bir partiye dönüştü. O partide gittikçe büyüdü ve özgürlük mücadelesi verecek seviyeye geldi. Diğer yandan uluslarası güçlerin projeleri vardı. Büyük Ortadoğu Projesi gibi. Egemen güçler, bu projeyle Ortadoğu’yu yeniden inşa etmek istiyorlar. Tarihe de baktığımız zaman Kürtler hiçbir zaman bu denklemde yer almadı. 1920’den bu yana Kürtler yok sayıldı. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek isteyen bir güç, Kürtleri hesaplamalı. Kürtleri hesaplamayan hiçbir denklem başarılı olmayacak. Türkiye’nin de aralarında olduğu güçler, Kürtlerin yok edilmesi üzerine plan yapıyor. Bu yönde siyaset yürütüyorlar. Yok etme üzerine kurulu olan siyasetin önünde Sayın Öcalan’ı engel olarak gördükleri için komployu uyguladılar. Türkiye de bu komplonun bir parçasıdır. 96’da da birçok girişimleri oldu. Sayın Öcalan’ı fiziki olarak yok etmeyi hedeflediler. Bütün bu planları boşa çıkarıldı" şeklinde konuştu. 
 
'İMRALI GLADYO'NUN ELİNDE'
 
Müslim, komplo sürecinde yaşananlara değinerek, şöyle devam etti: "Yunanistan’ın Sayın Öcalan’ı kabul etmesini engellediler. Rusya kabul etmedi. İtalya’ya döndü, İtalya’da hedef oldu. Daha sonra ortaya çıktı ki Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya, İsrail ve bazı Arap ülkeleri bu komploya dahil olmuş. En sonunda Kenya’da Sayın Öcalan yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Bu plan Türkiye’nin değildi. O zaman Ecevit, ‘bir bomba kucağımıza bıraktılar. Ne yapacağımızı bilmiyoruz’ diyerek itiraf etmişti. Uluslararası komplo yapıldı ve bununla BOP önündeki Kürt engelini yok etmek istediler. Bu komplo bugüne kadar devam ediyor. NATO’nun gücü olan Gladyo, İmralı’daki etkili güçtür. İmralı, Türkiye kontrol ediyor gibi görünse de halen Gladyo’nun elinde."
 
MA / Müjdat Can