İSTANBUL – Akkuyu Nükleer Santralin meşrulaştırılma çalışmasına yönelik çalışmalara dikkat çeken HDP Ekoloji Komisyonu Sözcüsü Prof. Dr. Beyza Üstün, “Bu santral çalıştığı andan itibaren hepimiz için ölüm demektir” dedi.
Mersin Akkuyu’da temeli atılan Nükleer Enerji Santrali’nin meşrulaştırma çalışması yürütülmesine tepki gösteren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu Sözcüsü Prof. Dr. Beyza Üstün, 2015’te Cudi Dağı'nda çıkartılan yangının bu sürecin ipucu olduğuna dikkat çekti.
‘CUDİ’DEN BAŞLAYAN YANGINLAR TESADÜF DEĞİL’
Akkuyu’ya müdahalenin ilk ipuçlarının Temmuz 2015’te Cudi’deki orman yangınları olduğunu dile getiren Üstün, “Cudi yangınlarını toplumsal alanda protesto etmek için buluşmayı gerçekleştirmeyi tasarladığımız gün Suruç Katliamı oldu. Hemen hemen aynı gün Akkuyu Nükleer Santralin yapılacağı alanın üst kısmındaki ormanlar yandı. Yani santrali yapmayı iddia ettikleri alanın üst kısmı. Şimdi resme bütün olarak baktığınızda ilişkiyi görüyoruz. Bunlar tesadüf değil. Yani ne orman yangınları tesadüftü, ne Suruç katliamı tesadüftü. Orada bu işin birlikte yürüyeceğini görüyorsunuz. Kapitalizmin krizine karşı iktidar kendi krizinden çıkmak için hem kapitalizmin krizlerini arkasına alacak. Hem bunu savaş konseptiyle devam ettireceği açıkça görünüyordu” diye belirtti.
‘DOĞAL ALANLAR ATIK SAHASI HALİNE GELECEK’
“Nükleer santral sevdası”nın 1976’lara dayandığını hatırlatan Üstün, 2010 yılından itibaren meşrulaştırılma sürecinin sürekli gündeme getirildiğini vurguladı. Santralin doğaya ve canlı yaşamına vereceği zararlara da dikkat çeken Üstün, şöyle devam etti: “Oradaki üretim bir savaş sanayisinin destekçisi mi olacak bilmiyoruz. Bunu bir tarafa bırakalım. Akkuyu yapılsın ya da yapılmasın, meşrulaştığı andan itibaren ki şu anda onu yapıyorlar, artık nükleer santrallerin atıklarının depolanacağı, bertaraf edileceği alanların belirlenmesi gerekiyor bu coğrafyada. Bu yerler yanan ormanlar olabilir. Yasasında değişiklik yaptıkları meraların alt katmanları olabilir. Boşalan maden sahaları olabilir. Genel kurulda geçirmeyi planladıkları Devlet Su İşleri’nin (DSİ) teşkilat esasları kanununda işaret ettikleri göl ve denizlerin içi olabilir. Yani bütün doğal alanlar aslında doğrudan bir nükleer ya da tehlikeli atık deposu sahası haline dönüştürülebilir. Tehlikeli atık depo sahalarını kontrolünü yapmak mümkün değil.”
‘KARŞISINDA DURACAĞIZ’
2017’nin ortalarında Akkuyu’ya nükleer santral yapacak olan şirkete geçici bir inşaat izni verildiğini belirten Üstün, “Bu geçici izinle yapılan işin atık deposu sahası yapıldığını görebilirsiniz. İşe buradan başladılar. Cudi yangınından bir gün sonra yukarıdaki sahalar yandı. Bugüne kadar yaptıkları yasa değişiklikleriyle bir bölge istenilen endüstriyel tasarım için kullanıma açılabilecek” diye konuştu. Akkuyu Santrali’nin hiçbir şekilde meşrulaştırılmaması gerektiğinin altını çizen Üstün, “Danıştay istediği kadar reddetsin. Bizler bu konuda davalar açıyoruz. Bu coğrafyada yaşayanlar nükleer santrallerin yapımına, böylesi bir katliamın karşısında duracağız” dedi.
‘KAZA OLMASINA GEREK YOK’
1986 yılında Çernobil’de meydana gelen reaktör kazasını hatırlatan Üstün, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çernobil’den sadece Rusya’nın değil, bizim de ağzımız hala yanıyor. 1940’lı yıllardan beri yapılan sağlık araştırmalarında özellikle nükleer santralin yakınlarında, çevre çeperinde yaşayanlar ki bu çeper minimum 150 kilometredir. Buralarda yaşayan çocuklarda tiroit kanserinden tutun da kaslarında uranyum atomunun parçalanması sonucunda açığa çıkan yan ürünlerinin iz düşümünü görebiliyoruz. Yani kaza olmasına gerek yok. Çernobil olmasına, tsunamiyle Fukuşima’nın gerçekleşmesi gibi bir durumun olmasına gerek yok. Bu santral çalıştığı andan itibaren zaten ölüm yayacak demektir. Çünkü parçalama ünitesinde görev yapan çubukların soğutulması gerekiyor. Bu çubukların soğutulacağı sular denizden çekilecek ve havuzlara hapsedilecek. Sonra o radyoaktivite içeren suları çok iyi bir şekilde kontrol altında tutmaları gerekir. O çubuklar da sızdırmaz, çelik, beton gövdelerin içine hapsedilmesi lazım. Bu mümkün olamayacak. Dolayısıyla yarılanma ömrünü bilemediğimiz pek çok yan ürün serbest hale geçecek. Bir kaza olmasına gerek yok. Bu santral çalıştığı andan itibaren hepimiz için ölüm demektir. Bunun için kimse bu santralin güç olduğunu, enerji ihtiyacı için olduğunu söylemesin. Zaten bu coğrafyada kurulu güç, tüketilen gücün en az 2 katı.”
MA / Muhammet Doğru