Nurcan Arslan davasında ‘iyi hal’ kararına itiraz edilecek 2024-09-26 09:04:29 İSTANBUL - Nurcan Arslan'ın katledilmesi davasında "iyi hal" indirimi yapılarak verilen cezaya itirazda bulunacaklarını aktaran avukat Sezin Uçar, "Cezasızlık politikası erkekleri suç işlemeye teşvik ediyor” dedi.  Nurcan Arslan, İstanbul Halkalı'da 30 Ocak 2016'da Abdullah Melih Barış tarafından katledildi. Bakırköy 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde 12 Nisan 2018'de görülen karar duruşmasında, sanık Abdullah Melih Barış'a "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme, sanığın "duruşmalardaki iyi hali" gerekçesiyle cezayı müebbet hapse çevirdi. Mahkeme, ayrıca "ruhsatsız silah taşımak" suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve bin lira adli para cezası verdi.    Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği kararı suçun "tasarlayarak işlenmediği" gerekçesiyle bozdu. Yerel Mahkeme, 7 Şubat 2022'de yeniden yapılan yargılamada aynı kararı verdi. Ancak karar bir kez daha Yargıtay'dan döndü. Davanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1'nci Ceza Dairesi, "suçun tasarlanmadığı" gerekçesiyle kararı bozdu. Yeniden yapılan yargılamanın 18 Eylül'de görülen duruşmasında sanık Barış'a “kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme, "iyi hal" gerekçesiyle indirime giderek, cezayı 25 yıla indirdi. Arslan'ın ailesinin avukatları, karara yeniden itirazda bulunacak.    Katledilen Arslan'ın ailesinin avukatı Sezin Uçar, verilen cezayı ve yargılama sürecini değerlendirdi.    'CEZASIZLIK SUÇA TEŞVİK EDİYOR'   Av. Uçar, yerel mahkemenin delilleri ve talepleri göz önünde bulundurarak ceza verdiğini ancak kararın Yargıtay'dan döndüğünü söyledi. Uçar, "Yargıtay, mahkemenin delilleri yanlış değerlendirdiğini iddia etti ve burada bir tasarlama unsurunun söz konusu olmadığını söyledi. Bakırköy 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, bu ilk bozma kararı üzerine bizim de talebimizi kabul ederek kendi kararında direndi. Bu oldukça önemli bir gelişmeydi. Ancak Yargıtay, ikinci defa kararı bozdu. Mahkeme, bu kez 'kasten ölüme sebebiyet vermek' suçundan daha az bir cezayı gerektiren bir maddeden ceza vermiş oldu ve takdiri indirim de uygulandı" dedi.    Kadınların katledilmesine dair davalarda "iyi hal" indirimlerinin yanlış olduğunu söyleyen Uçar, "Şiddet ve katliam davalarında adaletin sağlanmasının tek ölçütünün cezanın yüksek oranda verilmiş olması olarak görmüyoruz. Elbette yüksek ceza caydırıcılık bakımından bir anlamı var. Ancak devletin cezasızlık politikası, erkekleri suç işlemeye teşvik ediyor. Bu bakımdan cezanın miktarının elbette ki bir anlamı var. Ama tek başına her şey demek değil. Yargılama süreçleri nasıl geçiyor ve hangi maddeye dayanarak, hangi gerekçeyle ceza kararlar veriliyor, bunlar da önemli. Yargılamanın bu kadar uzun sürmesi bir problem” diye konuştu.    'İKİ YÜZLÜ POLİTİKAYA' TEPKİ   Kadınların büyük oranda "tasarlanarak öldürüldüğüne" dikkati çeken Uçar, "Nurcan Arslan davasında da fail yaşadığı Tokat’tan ruhsatsız bir tabanca ile görüşmeye geliyor. Daha önce rezervasyon yaptırdığı plazaya girmeyi reddedince Nurcan’ı orada öldürüyor. Yani bu tasarlanarak işlenmiş bir suç. Dolayısıyla ona göre bir yaptırımının olması gerekiyor. Ama bir tasarlamanın olmadığı ve anlık gelişen bir öfkeyle bu katliamın gerçekleştiği söyleniyor" diye kaydetti.    Ataerkil zihniyetin yargı, meclis, bakanlık ve devletin tüm kurumlarında hakim olduğunu belirten Uçar, büyük bedellerle elde edilmiş kadın kazanımlarının bertaraf edilmek istendiğini söyledi. Uçar, İstanbul Sözleşmesi'nin yürürlükten kaldırılmasını hatırlatarak, "Bugün de 6284 sayılı kanun tehlike altında. İstanbul Sözleşmesi bugün yürürlükte olsaydı bu kadar cesur, bu kadar rahat kararlar veremezlerdi elbette. Devlet bir yandan kadına yönelik şiddetle mücadele ediyormuş gibi görünüyor ama diğer yandan yasasıyla, mahkemeleriyle buna karşı çıkıyor. Örneğin bütün kadın katliam dosyalarında bakanlık da davanın tarafı. Bakanlığın bu davalara müdahil olması da aslında bu iki yüzlü politikanın bir parçası" şeklinde konuştu.    Kadına yönelik şiddet ve kadın katliamlarının arttığını dile getiren Uçar, "O nedenle bugün bu davaların daha fazla sahiplenilmesi gerekiyor. Hem de devletin şiddet politikasına karşı daha güçlü bir mücadele yürütülmesi gerekiyor.”