Tarihçi Türkyılmaz: ‘İyi Kürt, kötü Kürt’ devri bitti, doğrudan kolonyalizm var

img

ANKARA - Bugünkü rejimin Kemalistler dahil hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda yürüdüğünü belirten tarihçi Yektan Türkyılmaz, “AKP, Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Artık doğrudan kolonyalizm var” dedi.

AKP iktidarı, son yüzyıldır Kürt kentlerinde uygulanan tüm politikaları yavaş yavaş batıya taşıdı. İnsan haklarını yok sayıldığı, işkencenin olağanlaştığı, hukukun devre dışı kaldığı bir dönem yaşanıyor. Bu dönemin tarihsel referansları ise tartışma konusu. 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında alınan “Çöktürme Planı”, 1925 yılındaki Şark Islahat Planı’na benzetilirken, günümüzün politikacıları da 1920’lilerin İttihat ve Terakkicileriyle özdeşleştiriliyor. Kentlerin yıktırılması, sivillerin katledilmesi, binlerce kişinin cezaevlerine konulması, iktidarın “tek bayrak, tek millet” söyleminin referansını tarihten aldığını gösteriyor. Tarihi bağlara dikkati çeken tarihçi ve antropolog Yektan Türkyılmaz, bugünkü iktidarın kurucu olamaması, yönetememesi ve miras aldığı rejimi etkisiz hale getirmesi dolayısıyla İttihat ve Terakki’yle benzerliğini kuruyor.
 
Türkiye’nin kuruluş dönemine dair ayrıntılı çalışmalar yapan, iç ve dış politikayı yakından takip eden Berlin Forum Transregionale Studien'den Dr. Türkyılmaz’la yeni dönemin karakterini, uygulamalarını, Kürtlere yönelik politikaları ile gelecek üzerine konuştuk. 
 
Bugünün Türkiye’sini İttihat ve Terakki’nin etkin olduğu yıllara benzetenler var. Yaşananlara baktığınızda siz hangi döneme benzetiyorsunuz? 
 
Türkiye’deki iktidar, daha önce keşfedilmemiş, gidilmemiş ve görülmemiş açık bir deniz de yol alıyor. Bu noktada iki çıkarım yapacağım. Birincisi, Türkiye daha önce keşfedilmemiş denizde yol alıyor olabilir ama bir yerlerden geliyordur. İkincisi; ‘tarihi biliyorsak bugünü de bileceğiz şeklindeki beklentiden’ vazgeçmemiz gerekiyor. Elbette ki geçmişin büyük önemi var ama geçmişle her şeyi açıklama, sanki bir şifresi, bir ruhu varmış gibi ve o şifre ile ruhun insandan insana ya da siyasi hareketten siyasi harekete genetik bir kod gibi aktarılıyor yaklaşımı sorunlu. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, Cumhuriyetin, İttihatçılığın, Abdülhamitçiliğin, Osmanlı modernleşmesinin sonuçlarından ve ihtimallerinden biridir. Ama bu mecburi bir sonuç değil. Yani tarih AKP gibi bir sonuca çıkma mecburiyetinde değildi. Onun ihtimallerinden biriydi. Bence tanımı böyle koymak lazım. Bu yaklaşım bizi ikiliklerden kurtarıyor. ‘Kemalizm vardı ve o gitti, yok edildi’ diye bir şey iddia etmiyorum. Tarihin geleceğimizden haber vermesi ihtimalinden kurtulalım. Öyle bir ihtimal çok yok. Tarih müneccimlik yapan bir şey değildir. O tarih belli özneleri, belli yapısal durumları yaratır ama ondan sonrası ihtimallerle doludur. 
 
 
Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Benim kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler.
 
O halde benzetmeleri neye göre yapabiliriz ya da tarihi nasıl daha kullanışlı hale getirebiliriz?
 
Benzetmeler çoğu zaman ideolojik olarak da yapılıyor ama ben bunlardan kaçınıyorum. Çünkü İttihatçılık dediğimiz şey bir ideoloji değildir. Ya da Kemalizm’in bir ideoloji olduğunu söylemek çok zordur. Bir benzetme yapıyorum ve onu da ittihatçılara çok benzetiyorum ama bu benzetmemde diğer akademisyenlerden, tarihçilerden ayrıldığım nokta, bunu bir ideolojik benzerlik etrafından kurmuyorum. Kurduğum benzerliklerin ikisi de, kurucu kabiliyeti olmayan rejimler. İkisi de daha önce ellerine aldıkları sistemi de-stabilize (istikrarsız hale getirmek) ediyorlar. İttihatçıları örnek vermek gerekirse, bir kurtarma fikriyle ortaya çıkmışlardır. Yani devleti, milleti, vatanı kurtarma fikriyle ortaya çıkmış ve daha sonra bir rövanş fikriyle geçiş dönemi olmuştur. Demem o ki, Abdülhamit’ten Kemalizm’e geçen bir ara bir yıkıntı dönemidir. Abdülhamit döneminin yarattığı kurumlarla ve teamülleriyle hatırlayabilirsiniz. Yine devletin iç düşman tanımıyla hatırlayabiliriz. Hakeza, bunların aynısını Kemalist dönemi içinde söyleyebiliriz. Çünkü ikisi de kurucu dönemlerdir. Ama ittihatçıları böyle tarif edemeyiz. İttihatçıların kim olduklarını ve neyi düşündüklerinden öte kendilerinden sonra nelerin olmasına, nelere vesile oldukları önemlidir. İttihatçıların önemi, üzerine bir Kemalist rejimin kurulabilir olmasıdır. Yoksa ‘İttihatçıların düşünce biçimi, ittihatçılık nedir’ diye sorduğunuz zaman bunun ideolojik ve doktrinel bir açıklaması çok zordur. Ancak bu noktada bir benzerlik yapabilirim.
 
İttihat ve Terakki’nin bir “Türk kuruluşu” olmadığı fikri yaygın. Oluşumun uygulama mekanı, seçilen coğrafya ve arkasında yatan fikir ele aldığınızda nasıl ifade ediyorsunuz? 
 
İttihat ve Terakki’nin 19’uncu yüzyıl sonlarındaki köklerine giderseniz bunu görürsünüz. Bu yapı çok farklı gruptan insanların kurduğu, çok farklı gruplardan entelektüellerin, askerlerin, doktorların içinde bulunduğu bir hareket. Ama böyle olması, bizi bazı fikirlerden uzaklaştırmamalı. Biz Türklük ve Müslümanlık diye bir dikotomi (ikilik) kuruyoruz ve bunları sanki birbirine zıt konumlanan ideolojik ya da doktrinel pozisyonlar olarak düşünüyoruz. Böyle olmadığının en iyi ispatları hem İttihat ve Terakki’nin başlayıp geldiği yer hem de sizin sorunuzdur. Aslında İttihat ve Terakki’nin kurucuları içerisinde Türk olmayan Müslümanların büyük temsiliyetinin olması, bizim ‘sıfır numara Türkçülük’ diye okuduğumuz Kemalizm dahil, hiçbirinin böyle bir gerilim etrafında değil, bu iki farklı şeyi, yani Türklük ile Müslümanlığı çok başarıyla harmanlayabilmeleri olduğunu görmek lazım. Bir diğer ve önemli olan ispatı da şu anki rejimin aldığı haldir. Bu bile yeterlidir.  Türkiye ve Osmanlı tarihinde bence iki tane yol yok, sadece bir yol vardır. Bu yolun da en ayırt edici özelliği, devlete tapan, devlet merkezli ve en nihayetinde özerklik ve ademi merkeziyetçilik ihtimallerine karşı konumlanan pozisyonları ve çizgileridir. Osmanlı’dan başlayarak bugüne gelinen modernleşmenin en temel çizgisi, bana göre bu hattır. Ve bu hat içerisine oturttuğumuz AKP’de bir yerinde oturuyor elbette.
 
 İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz.
 
Erdoğan-Bahçeli-Perinçek ittifakı, "İttihat ve Terakki zihniyeti ve uygulamalarını sürdürüyor" diyebilir miyiz? 
 
İttihatçılık, ilk olarak Osmanlı mirasının birikimi üzerine kuruldu. Bu insanlar modernleşen Osmanlı içinde yetişen genç subaylar, okula gitme imkânı olan şehirli unsurlar ve başka profesyonel bireylerdi. Bir yanıyla Osmanlı modernleşmesi, öbür yanıyla Avrupa aydınlanmasının etkisi vardı. İttihatçılığı, Osmanlı modernliğin içinde koparıp bambaşka bir nokta da ele aldığımız zaman hem öncesini hem de sonrasını temize çekiyoruz. Yani ittihatçılığın aslında Abdülhamitçilikle bağlantısını gözden kaçırıyoruz. İttihatçıların bir sonucu olan Kemalizmi de temize çekiyoruz. İttihatçılığı ele aldığımızda, en önemli özelliği soykırımdır. Ama soykırım kararı, soykırım anında, ittihatçılardan nasıl bir Abdülhamit çıktığını görmüyoruz. Kemalistlerin o katliamları İttihatçılardan daha fazla sahiplendiklerini unutuyoruz. ‘İçlerinden Abdülhamit çıktı’ derken şunu kastediyorum, bu topraklarda sistematik Ermeni kırımlarının başlangıcı, Ermenilerin iç düşman olarak tanımlanmasının birinci derecede mimarı Abdülhamit’tir. Bugünkü iktidarı siyaset yapma metoduyla ittihatçılara benzetiyorum ama bu benzetmeyi fikir olarak yapmıyorum. Esas olarak vurguladığım şey kurucu olmayışları. Miras aldıkları bir sistemi de-stabilize ediyorlar ama onun yerine bir şey kurma marifetleri yok. Bu anlamıyla benzetiyorum.
 
Türkiye tarihine en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı olarak geçen 30 Ekim 2014 tarihli toplantıda Kürtlere karşı “Çöktürme Planı” kararı alındığı ortaya çıktı. Plan hala da uygulamada. Türk-İslam birlikteliği dışında kalanlara yönelik uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Çok doğru bir tarihten başlıyorsunuz. Bu tarihte iki kritik dönüm noktası var. Bir, Kobanê direnişi, diğeri 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri. En başında söyledim, biz daha keşfedilmemiş sularda yüzüyoruz.  Açıkçası, şuandaki rejimi, Kemalistler dahil başka hiçbir iktidarın yapmadığı bir yolda olduğunu düşünüyorum. Şu anki rejimin Kürtler konusunda yeni-kolonyal yaklaşım içerisinde olduklarını düşünüyorum. Osmanlı’nın merkezileşme çabasının başladığı tarihten, AKP’nin 2013-2014 yılına kadar giden sürece kadar bir çizgi vardır. Bunların, bu süreç içinde bölgeyi idare taktiği sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı iyi Kürdü’ kullanması oldu. ‘Kötü Kürt’ hakkını talep eden Kürt, ‘İyi Kürt’ ise bunun karşısında duran Kürt. Kürt meselesini sürekli olarak ‘Kötü Kürde karşı İyi Kürt’ ile hal etmeye çalıştılar. 
 
 Bu denklemi tarihsel arka planıyla açıklar mısınız?
 
Örnek olarak, tarihe baktığımızda, bir tarafta Seyit Rıza vardır diğer tarafta Diyap Ağa vardır. İşte Diyap Ağa ‘İyi Kürt’tür.  Şeyh Sait, dönemine gidelim. Oranın ‘Kötü Kürdü’ Şeyh Sait idi. Karşısında olanlar ise ‘İyi Kürt’tü.’ Yine 90’lı yıllara geldiğimizde o dönemin ‘İyi Kürtleri’ de koruculardı. Ama şimdiki iktidarın yeni-kolonyal anlayışı, yaklaşımı var. Eğer ki, 90’lı yıllar olsaydı iktidar kayyum atadığı belediyelerin başına korucu atardı. 
 
 Şimdi ise kayyım olarak valiler ve kaymakamlar atanıyor...
 
Bu şu anlama geliyor; AKP artık Kürtlük üzerinde herhangi bir meşru temsiliyet kabul etmiyor. Yani ‘İyi Kürt’ü de kabul etmiyor. Bu İngilizlerin dolaylı yeni-kolonyalizmden doğrudan kolonyalizme geçiştir. Artık doğrudan kolonyalizm vardır. Bu iktidarın stratejik olarak izlediği tek konu, kesinlikle Kürtler ve Kürtlerin hak ve statüye sahip olmasını varoluşsal tehdit olarak görmesidir. Türkiye’nin izlediği uzlaşmaz çizgi, Türkiye’nin yaşadığı sorunları da kat be kat arttırıyor. Türkiye’nin Kürtlere bakışındaki ufak bir değişiklik Türkiye’yi çok büyük bir rahatlığa ya da çok büyük gerilime götürebilir. Dolayısıyla, net ifade etmek gerekir ki, Türkiye toplumunun şu an içinde olduğu krizin en büyük sebebi iktidarın Kürt sorunuyla ilgili yaptığı tercihlerdir.
 
 Somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobané direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir.
 
 Kolonyalizme geçişe açıklık getirdiniz. Bu noktada Kürtlerin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Şöyle söyleyeyim; eskiden devletin Kürdistan’da oyu vardı. Kimi zaman CHP’nin kimi zaman ANAP’ın kimi zaman Refah Partisi’nin kimi zaman da DYP’nin en az yüzde 40 oranında oyu olurdu. Şimdi somut bir örneğe gidelim, 2014 yılına. Bu tarih iki nokta da çok önemli. Kobanê direnişi ve 7 Haziran Genel Seçimleri. Bu dönemde Diyarbakır’daki seçime baktığınızda eğer ‘karşı’ parti yüzde 80 oy alabilmişse, artık devletin ‘iyi Kürt’, ‘kötü Kürt’ oyunu bitmiş demektir. Demek ki karşı denilen tarafta bir siyasi birlik sağlanmıştır. Yani eski sistemin sürdürülemeyeceğine ilişkin kanıya varmalarının bir sebebi bu. İkinci sebep ise Kobanê. Kobanê direnişi, Kürtlüğün en geniş tanıma ulaştığı yer oldu. Daha önce onun içerisinde hiç olmamış, kendini konumlandırmamış kesimler de kendisini Kürt şemsiye altında soktukları bir an oldu. Ve bu siyasal bir tanımdır. Dikkatinizi çekerim. Burada siyasal bir talep etrafında bir araya geliyor. Yani zaten Kürtlerin tarihinde kültürel bir birlik olup olmama gibi bir sorunu yoktur. Kürtler artık, siyasi birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştüler. Devlet gözünde baktığınız zaman bunu görürsünüz. Şimdi siyasal birliğin oluşmasıyla da ve Kürtler için belli riskler de başlıyor.
 
Ne tür risklerden bahsediyorsunuz? 
 
Şu anlamda başlıyor; siz bir grup düşünün. Yüzde 40’ı size isyan ediyor ama yüzde 30’u da sizden yanaysa o grup sizin elinize gelmez. Siz o gruba bir şey yapamazsınız. Tamam, yüzde 40’ı bunların düşman, yüzde 30’u da bizle beraber, e belki yüzde 40’ında yarın öbür gün bir kısmı bizden olacak. Belki de bu yüzde 30’u öbür tarafa geçecek. Bu böyle gider yani. Kürtler, 150-200 yıllık alt üst oluşta, Dersim Soykırımı veyahut Gelye Zilan gibi birkaç an dışında çok büyük felaketler ve kırımlardan yırtıp bu günlere geldiler? 
 
Çünkü Kürtler devletlerin veya büyük temel aktörlerin ellerine gelemediler. Kobanê ve 7 Haziran’dan sonra, siyasal birlik oluşturmuş bir topluluğa dönüştü, Kürtler. Devlet gözünde yukarıdan baktığınız zaman onu görmeye başladınız. Kürtlüğün aslında Ehl-i Sünnetlik’ten ıskat edildiği bir nokta da oldu. ‘Biz aynı camiye gitmiyoruz’ demeye başladılar. Aslında bu, Türklükle-İslamcılığın, çok da fazla kavga içinde olmadığını, umduğumuz kadar zıtlık oluşturmadığının çok güzel örneklerinden biridir. Çünkü, Kürtlüğü, “Siz Kürt’sünüz” diye reddetmiyor. Şunu diyor: “biz seninle aynı camiye gitmiyoruz, aynı secdeye başımızı koymuyoruz.” 
 
2014 yılındaki kırılma veya “çözüm süreci”nin sonlanması büyük bir dönüm noktası. Ondan sonra da gördüğümüz Kürt Hareketi, politik kırım hareketiyle karşı karşıya kaldı. Politik kırım diyerek kastettiğim HDP’lilerin ya da basın yayın kurumlarının baskı görmesi değil. O dönem de KHK’ler ile dernekleri vs. kapatıldığı 15 Temmuz’dan sonraki o rejimin “fırsat döneminde” aslında Kürtler için daha önceden başlamıştı. 
 
2014 yılı itibariyle başlamış, 2013 yılı sonunda işaretlerini vermişti. ‘Taş üstünde taş bırakmama siyaseti’ vardır. O dönemde, Kürtlerin bir tek siyasi örgütleri hedef alınmadı. Yatay sosyal dayanışma ağlarının hepsi hedef alındı. Kimsesiz çocuklara destek kurumları kapatıldı. Yaşlılara ya da yoksullara destek kurumları kapatıldı. Bir tek aktif siyasetle uğraşan, dille uğraşan, partiler vs. kapatılmadı. Sendikalar kapatılmadı. Aynı zamanda, Kürtlerin devletten bağımsız herhangi bir şekilde yatay sosyal dayanışma ağları kurma ihtimali bile hedef alındı. Bunlar kötü sinyaller, bunlar gerçekten kırmızı alarmdır. Bir grubun dayanışmaması, kendisine ve haklarına sahip olamaması ve kendisini koruyamaması üzerine bir siyaset sürdürülüyor.
 
Kürt karşıtlığı iç politikada olduğu gibi dış politikada da sürüyor. Tekrardan patlak veren Türkiye-Fransa gerginliğinin altında, Fransa’nın Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerle ilişkisi öne sürülüyor. Buna katılıyor musunuz?
 
Evet, o konu çok gündeme gelmedi ama ben de Türkiye’nin çok büyük rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava’yı işgal girişimi zamanında da Macron büyük rahatsızlık belirtmişti. Tabii bunlar iktidarda çok büyük rahatsızlık yarattı ama bunun yanında stratejik ve uzun vadeli bir gerilim de söz konusu. Yani Macron gitse ve yerine başkası gelse de gerilim devam edeceğe benziyor.
 
 Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Bu gerginlik “İslam karşıtı” olarak sunuluyor. Batıda ise Türkiye’nin "radikal İslam’ın temsilcisi" olduğu yaygın bir kanı olmaya başladı. Bu politika Erdoğan ve ittifaklarının bilinçli tercihi mi?
 
Kesinlikle bilinçli bir tercih. Hatta bu tercih yeni de değil. Yumuşak güç üzerinden etki kurma amaçlanıyordu. Ancak ben bu siyasetin şarampolden aşağı yuvarlandığını söyleyebilirim. Bu siyaset, Ahmet Davutoğlu döneminde cemaat desteğiyle sürdürülüyordu. Beğenelim beğenmeyelim ama Davutoğlu’nun o tür ülkelerde yumuşak güç üzerinde etki yaratma vizyonu vardı. Ancak, 15 Temmuz sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin berhava ettiği, çarçur ettiği ve kontrolden çıkartıldığı bir diğer noktada bu oldu.  Bu yumuşak güç, Türkiye siyasetiyle paralel olarak sert güce dönüştü. Yani bu yumuşak güç olma durumu amacı dışına çıkarak başka bir mahiyete büründü. 
 
15 Temmuz sonrasında, devletin berhava ettiği ve kontrolden çıkardığı nokta yumuşak güç oldu. Bir düşünceyi, fikriyatı oluşturmaktan çıkıp, Türkiye'deki iç siyasete pareler olarak gayet sert güce dönüştü. Siz şimdi Avrupa’daki kurumlarınızı, camilerini, oradaki Müslüman gruplarla ilişkilerinizi bir fikir ve ikna aracı olarak kullanmak başka bir şey, silahlaştırmak ve sokak gücü oluşturmak başka bir şey. Denetleme ve gözetleme yapmak, Avrupa’daki muhalifleri fişlemek üzere kullanırsanız, o proje berhava olur.
 
Türkiye’deki iç siyaset nasıl yapılıyorsa, onun gibi kabadayılaşmışlık var. Militanlaşmış, muhaliflere karşı para-militer güce dönüşmüş. Kimi zaman Alman devletine, kimi zaman Fransızları. Sürekli Kürtleri, bazen de cemaati. Yani kimi düşman görüyorsa üzerine saldılar. 20 yılda inşa edilen yumuşak gücü, 2-3 yılda sert güce dönüştürüp, çarçur ettiler. Bu da liyakatsizlikle, vizyonsuzlukla, savaş rejimine dönüşmekle ve diplomasinin kalmamasıyla alakalıdır. Şu anda gördüğümüz, Türkiye'nin son 20 yıllık politikasının tamamen ortadan kalktığıdır.
 
 Sert güce dönüşe dikkati çektiniz. Yine Avrupa’da son günlerde dinci saldırılar yaşanıyor ve dünyadaki algı Türkiye’nin bunlara sahiplik yaptığı yönünde. Neler söylemek istersiniz? 
 
Olumsuz getirileri olacak mı bilmiyorum ama şu kısmı net; bu algı falan değil.  Suriye’de Rusya, cihatçılar ile aracı olarak Türkiye’yi görüyor. Bu artık algı falan değil. Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkasya’ya cihatçı trafiği var, bu algı falan değil. Artık kimse bir şeyi yanlış anlamıyor. İşin garip tarafı Türkiye, daha öncesinde de yani cihatçıları ya da para-militer kuvvetleri kullanıyordu. Bu yeni değil. Özellikle yurtdışında. 
 
Hem onlara bu kadar yakın olup hem de bunları kullanamayışı bence çok ilginç. Onların elinde maskara olması belki ilk olabilir. Düşünebiliyor musunuz? DAİŞ ile o kadar birtakım ilişkiler gerçekleştirdi. En sonunda pazarlıkla tutuklu DAİŞ’lileri bırak. Türkiye’nin tarihinde görülmemiş bir şey! İdlib gibi bir yerde cihatçı gruplara sözünüzü geçiremiyorsunuz. Yani bir yanda onları silaha dönüştürme çabası var diğer yanda onların elinde maskara olma hali var. Bunun ötesinde önemli olan Türkiye’nin uzun vadeli kayıplarıdır. Türkiye’nin uzun vadede yerine koyamayacağı kayıplar yaşanıyor. Türkiye şu anda bayağı bir cihatçı cennetine dönüşüyor. Twitter’dan başvurucu aranıyor. Bu tabii ki, büyük kumar oynuyorlar. Türkiye’nin itibarına, geleceğine -artık ne kaldıysa- hepsi berhava ediliyor.
 
MA / Selman Güzelyüz  

Diğer başlıklar

04/11/2020
17:46 Maden işçileri Ankara yürüyüşüne başladı
17:05 DTK’den ‘itidal’ çağrısı: İç savaş değil, ulusal birlik!
16:57 Oluç: 4 Kasım demokratik siyasete saldırıdır
16:39 HDP’nin 4 Kasım önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi
16:25 Bakan Kurum’dan depremzedeye: Devlet bedava mı versin?
16:24 Gazeteci İbrahim Karakaş gözaltına alındı
16:16 Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu, gardiyan ve askerler koronaya yakalandı
16:11 HDP’lilerin yargılandığı dava yine ertelendi
15:56 Torba yasayı protesto eden 8 EHP’li gözaltına alındı
15:54 Hatay'da yamaç paraşütü yasaklandı
15:52 Osmaniye'de HDP İlçe Örgütü'ne baskın
15:39 Maden işçilerine müdahale: 2 gözaltı
15:21 Güven: Kürt kadınları Öcalan’ın fikirleriyle varlığını kanıtladı
15:19 4 Kasım protestoları: İçerde dışarıda direneceğiz
15:00 Roza-İki Nehrin Ülkesi belgeseline 2 yıl 4 ay ceza
14:38 'Depremin sorumlusu imar affını çıkaranlarıdır'
14:27 Jinnews’in Ekim ayı şiddet çetelesi
14:11 Fay hattını inceleyen Jeofizikçi: Riskli birçok fay hattı var
13:48 Çerkezoğlu: Kıdem tazminatı kırmızı çigimizdir
13:24 'Deprem öldürmez bina öldürür'
13:16 Alevi kadınlar: Doğamıza dokunmayın
13:16 BES İzmir: Yargı emekçileri hasarlı binalarda çalıştırılıyor
12:42 HDP Kadın Meclisi: Erkek-devlet şiddetine karşı alanlara çıkıyoruz
12:27 Meslek örgütleri: Deprem sonrası koordinasyon sorunu yaşanıyor
12:27 Amediyê’de bir aracın geçişi sırasında patlama
12:22 Maden işçileri bir kez daha engellendi
12:08 ABD seçimleri: Trump Yüksek Mahkeme’ye başvuracağını açıkladı
12:07 Roboski davası ertelendi
11:24 Tümüklü: İnsan ve doğa odaklı kentler mümkün
11:09 Osmaniye'de gözaltına alınan 6 HDP'liden 4'ü bırakıldı
10:54 4 aile bir çadırda kalıyor: Banyo ve tuvalet ihtiyacımız var
10:47 Öldürülen kolberin cenazesi daha ailesine teslim edilmedi
10:41 Mazgirt'e giriş çıkışlar yasaklandı
10:34 İşverenden cinsel tacize uğrayan kadına: İşten çıkabilirsin
10:23 Ümraniye'de bir bölge 'riskli alan' ilan edildi
10:22 Tutuklu seçilmişlerden 4 Kasım mesajı: Faşizme boyun eğmedik
10:12 Eruh'ta kaçırılan 1 kişi ölü bulundu
10:07 Yüksekdağ: HDP direnenlerin yenilemeyeceğini gösterdi
09:57 Gazetecilerin darp edilmesine 3 yıl sonra takipsizlik verildi
09:37 Depremden kurtarılan çocuklar ‘umut’ olarak araçsallaştırılıyor
09:37 HDP’li Dede: Sınırdaki ölümler sistematik soykırımın parçası
09:36 Arama kurtarma çalışmaları sona erdi: 114 kişi hayatını kaybetti
09:19 HDP’den 4 Kasım açıklaması: Demokratik siyaset yoluna devam ediyor
09:17 Helikopterden atılan köylülerin avukatları AYM’ye başvurdu
09:17 Yeni Yaşam'ın Kadın Eki okuyucuyla buluştu: Hakikatin izindeyiz
09:07 Öztürk: Sadece Kürtler değil tüm muhalafet tecrit altında
09:06 Hurdacılar kiralarını dahi ödeyemiyor
09:05 Tarihçi Türkyılmaz: ‘İyi Kürt, kötü Kürt’ devri bitti, doğrudan kolonyalizm var
09:04 Barzani konutunda ‘savaş’ kararı
09:03 Hamzaoğlu: Tehdit kapıda ama önlem alınmıyor
09:02 Irkçı saldırıya uğrayan askere soruşturma
09:01 Gün boyu kömür soluyorlar
09:00 04 KASIM 2020 GÜNDEMİ
08:57 Osmaniye’de ev baskını: HDP’liler gözaltına alındı
00:22 Depremde yaşamını yitirenlerin sayısı 112'ye yükseldi
03/11/2020
22:44 Viyana saldırısını DAİŞ üstlendi
21:32 İskenderun'da 5 kişi 8 gündür gözaltında
21:04 Depremzede çocuklar için kitap dağıtıyorlar
20:41 Derîk’te 14 günlük sokağa çıkma yasağı
20:37 3 HDP’li tutuklandı
20:32 Koronadan 79 yeni can kaybı
20:26 Depremzedeler: Hasar gören binalar ivedilikle yıkılmalı ya da güçlendirilmeli
20:12 Erdoğan’dan salgına yönelik yeni kısıtlama açıklaması
19:54 Mardin’de çok sayıda tutuklu sevk edildi
19:45 76 yaşındaki Kalkan serbest bırakıldı
19:32 ABD’de başkanlık seçimi
18:51 Soma anmasında gözaltına alınan 14 kişinin duruşması ertelendi
18:37 ‘Batman fuhuş davası’ yine ertelendi
18:24 Diyarbakır’da bin 84 sağlıkçı koronavirüse yakalandı
18:21 İstinaf Önderoğlu, Fincancı ve Nesin’in beraat kararını bozdu
18:13 Riske rağmen eşyalarını tahliye ediyorlar
18:00 Gözaltındaki 3 HDP’liye tutuklama talebi
17:46 Euro 10 TL oldu
17:44 Kayma yaşanan Hayatibey Sitesi yıkılacak
17:36 5 partinin ortak önergesiyle 'Deprem Araştırma Komisyonu' kuruldu
17:00 HDP heyeti Suriyeli mültecilerin kaldığı çadır kampı ziyaret etti
16:53 Beyaz Tülbentli Anneler hakkında ‘zorla getirilme’ kararı
16:46 Öcalan'la görüşme başvurusu reddedildi
16:42 Cinayet şüphelisi askerler serbest bırakıldı
16:40 Bölge kentleri için şiddetli yağış uyarısı
16:29 Gönüllülerden depremzede çocuklar için etkinlik alanı
16:11 HEP İl Başkanı Sakık katledilişinin 28’inci yılında anıldı
15:53 Botanlı kadınlardan yürüyüş çağrısı
15:44 Amedspor’da 7 kişi koronavirüse yakalandı
15:42 Tarsus'ta erkek şiddeti: 3 kadın katledildi
15:40 Atlı'yı öldüren kaymakam Meclis gündemine taşındı
15:33 İzmir Tabip Odası: Kovid-19 riski arttı
15:30 Çerkezoğlu: Çocuklarımızın emaneti için direneceğiz
15:19 Kılıçdaroğlu: 17 yılda 58 kez uyardık
15:01 Van’daki yangında 100 işyeri kullanılamaz hale geldi
14:50 Bitlis’te trafik kazası
14:49 Amedspor'dan destek çağrısı
14:31 Viranşehir’de bir kişi gözaltına alındı
14:27 Depremzededen ‘hakkımı helal etmiyorum’ sitemi
14:16 Hasta tutuklu Yıldırım’ın iç organları enfeksiyon kaptı
14:06 DİSK: Torba adaletsizlikle dolu
13:56 HDP'liler saatlerdir savcının ifade almasını bekliyor
13:50 Kürkçüler'de tutuklular baskılara karşı açlık grevine başladı
13:44 Tahliye sırasında iki binada kayma yaşandı
13:42 Bir ayda 29 kadın katledildi
13:32 Plastik fabrikası iptal edilmezse eyleme geçecekler
13:32 Yoleri: Gözaltındakiler açlık grevine başladı
13:29 AYM Kaya’nın başvurusunu ‘dayanaktan yoksun’ buldu
13:23 Buldan: 4 Kasım darbesi ikinci Şark Islahat Planı’dır
13:12 Mahkeme ne uzaklaştırma tedbiri ne de şiddeti gördü
12:41 İşçi konfederasyonlarından ortak açıklama: Yasa teklifi geri çekilsin
12:37 Süryani Rahip davasında tanıklar dinlendi
12:34 Leyla Aydemir davasında beraat kararına itiraz
12:31 Alanya'da tur teknesi battı: 1 ölü
12:20 Hava kirliliği daha çok yeşil alan ile önlenebilir
11:58 Bahçeli’den deprem yorumu: Keşke riskli binalarda oturulmasaydı
11:56 Emrah Apartmanında çalışmalar sona erdi
11:55 Alevi Kadın Buluşması'na katılım çağrısı
11:53 Gülüm: Salgının kadınlar üzerindeki etkisi araştırılsın
11:38 Tanrıkulu’ndan Soylu’ya: Dereli’nin ölümüyle ilgili inceleme başlatıldı mı?
11:09 HDP deprem bölgesinde Koordinasyon Masası kurdu
11:04 Akşener’den deprem tepkisi: Gördükçe utanıyorum
10:48 Ankara’daki günlük vaka sayısı 2 bin 500
10:41 Kırıklar'da 2 tutuklu hücreye konuldu
10:38 Avukatlardan İmralı için yeni başvuru
10:28 Enflasyonda yüzde 2,13 artış
10:05 Kanser hastası tutuklu koronavirüse yakalandı
09:35 İzmir’de yaşamını yitirenlerin sayısı 100'e yükseldi
09:12 Rus Pazarı’nda yangın
09:12 Demokratik Modernite'nin 33’üncü sayısı çıktı
09:11 Adana için deprem uyarısı: 360 binanın temeli çürük
09:10 750 metrelik köklü caddede 60 işyeri boş kaldı
09:09 Demirtaş: Siyasi kumpas operasyonları AKP-MHP iktidarını tasfiye edecek
09:04 SES: Salgın sürecinde en çok kadın sağlıkçılar zorlanıyor
09:04 61 mülteci öldü, soruşturma 5 aydır yerinde sayıyor
09:04 ‘Bir günde 4 doktor ölüyor, ciddi ihmaller var’
09:02 DEDEF: Munzur’daki projeye karşı kültür savaşı vermeliyiz
09:02 Êzidî Kadın Heyeti’nden Xelef: İhanet edip kaçanları istemiyoruz
09:01 Dr. Turan: Grip aşısı kriterleri şiddeti körükleyebilir
09:01 HDP'li Meclis üyesine ajanlık dayatması
09:00 03 KASIM 2020 GÜNDEMİ
01:00 Depremde yaşamını yitirenlerin sayısı 95’e yükseldi
02/11/2020
23:22 Viyana’da 6 ayrı noktada silahlı saldırı: 7 ölü
22:47 Depremin 3’üncü gününde de dayanışma seferberliği
21:47 Yalova’da tersanede patlama: 7 işçi yaralı
21:42 Madenciler somut adım atılmazsa Ankara’ya yürüyecek
19:48 Mezarı 3 yıl sonra açılan Tabak’ın ailesi DNA örneği verdi
19:41 Adana Kadın Platformu: Üyelerimiz serbest bırakılsın
19:27 24 saatte 76 ölüm, 2 bin 302 yeni hasta
19:02 ‘Depremzedelerin güvenilir gıdaya erişim hakları karşılanmalı’
18:56 RSF: 2020’de dünya genelinde 30 gazeteci öldürüldü
18:42 Duygu Delen’in darp edilip balkondan atıldığı ispatlandı
18:29 Soyer: Binalar deprem yönetmeliğine uygun değildi
18:06 İMO İzmir Şube Başkanı Ayatar: Deprem değil binalar konuşulmalı
17:55 Koçyiğit: AKP'nin rantçı politikaları felaket üretiyor