ANKARA - İmralı’daki tecridin sadece hukuki bir duruma indirgenmemesi gerektiğinin altını çizen HDP Dış İlişkiler Eş Sözcüsü Hişyar Özsoy, “Milyonlarca insan Abdullah Öcalan'ı merak ediyor” dedi.
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), 3 Ekim 2022’de yaptığı açıklamayla 20-29 Eylül tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret ettiğini ve ziyaret ettikleri yerler arasında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin de bulunduğunu açıkladı. İmralı’da tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın müdafiliği yürüten Asrın Hukuk Bürosu, ziyarete dair 29 Kasım 2022’de yaptığı açıklamada, “CPT’nin Eylül 2022 tarihinde İmralı Adası’na yaptığı ziyarette Sayın Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığı duyumuna sahibiz” diye kaydetti. Kamuoyunda kaygılara neden olan ziyaretin üzerinden aylar geçmesine rağmen henüz ne CPT’den ne de ilgili kurumlardan bir açıklama yapılmadı. CPT’nin tavrı ve Asrın Hukuk Bürosu’nun açıklamaları üzerine hukukçular ve siyasetçiler başvurularda bulundu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dış İlişkiler Eş Sözcüsü Hişyar Özsoy, “Guantanamo” benzetmesi yaptığı İmralı Cezaevi’ndeki tecrit ve CPT’nin tutumuna dair değerlendirmelerde bulundu.
İMRALI’YLA GÖRÜŞMEYE DAİR İKİ AYRI BİLGİ
Defalarca CPT ile yüz yüze görüştüklerini ve yazılı olarak bilgi talep ettiklerini dile getiren Özsoy, ortada iki ayrı bilginin olduğunu söyledi. Özsoy, “CPT, Türkiye’ye geldiğinde normalde Geri Gönderme Merkezleri’ni ziyaret ediyor. Gelmişken İmralı'yı da ziyaret etmek istediklerini söylediler. Ziyaret etmişler. İmralı’da bulunan her dört tutukluyla yüz yüze mülakat yaptıklarını açıkladı. Fakat almış olduğumuz farklı kaynaklardan bilgilere göre, bu görüşme olmadı, en azından Sayın Abdullah Öcalan kendileriyle görüşmeyi reddetti. Durumu netleştirmek için ısrarla CPT ile tekrar tekrar görüştük, sorduk. CPT, rapor yazabilmek için oradaki insanlarla mülakat yapması gerekiyor. Mülakat olmadan rapor yazamıyorlar. CPT de bizim sorularımıza cevaben; ‘biz raporumuzu yazdık, sunduk. Bu raporların hepsi de yüz yüze yapılan mülakatlardan sonra hazırlanır’ şeklinde oldu.”
‘ÇALMADIK KAPI BIRAKMADIK’
Ziyarete dair gerçeği öğrenmek için Türkiye’de de çalmadık kapı bırakmadıklarını aktaran Özsoy, “Avukatlar, aileler başvuruyor. Vekiller, adalet talep ediyor. Avrupa'dan, dünyanın değişik yerlerinden binlerce avukat görüşme için talepte bulunuyor. Avrupa Konseyi (AK)araya giriyor, talepte bulunuyor. CPT geliyor raporlar yazıyor ama ‘Nuh’ diyen ‘peygamber’ demeyen bir iktidar burada söz konusu” dedi.
‘MİLYONLAR ÖCALAN’I MERAK EDİYOR’
İmralı tecrit halinin sadece teknik ve hukuki bir duruma indirgenmemesi gerektiğini vurgulayan Özsoy, “Milyonlarca insan Abdullah Öcalan'ı merak ediyor, durumunun ne olduğunu bilmek istiyor. Sadece bir insan, şahıs olarak değil milyonlarca insanın bir şekilde ‘irademdir’ dediği bir siyasal şahsiyetten bahsediyoruz. Dolayısıyla bütün dünyadaki, Avrupa'daki kurumların kör, sağır, dilsiz oynaması, çirkin bir durum. Daha ilginç olanı ise AK Parlamenter Meclisi de İmralı'daki durumla ilgili kararlar aldı. İzleme raporlarında CPT kararlarının uygulanması gerektiğini ısrarla ifade etti. Türkiye'nin yaptığı ne kendi kanununa ne hukukuna uyuyor ne de uluslararası hukuka uyuyor. Bildiğiniz ‘orman kanunu' yani. Bir valinin, bir polisin Anayasa’nın üzerinde olduğu olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Ama ısrarla tecridin sonlandırılması talebinin takipçisi olacağız” şeklinde konuştu.
‘YALAN SÖYLEYEN BİR DEVLET’
Hukuksuzluk düzeni devam ettiği sürece İmralı kapılarının çeşitli bahanelerle kapatılacağını kaydeden Özsoy, “Kürt meselesinde devletin bir tavır değişikliği olmazsa, bu konuda da değişiklik beklememek gerekiyor. Bunlar iç içe süreçler. Tecrit politikasını uygulayan mantık, Kürt meselesini savaşa boğan, bütün barış çabalarını, askıya alan mantıktır” dedi. Tecrit için disiplin cezalarının gerekçe gösterilmesini “Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor” şeklinde yorumlayan Özsoy, “Daha önce uzun bir dönem 'Koster bozuk', 'Koster yok', ‘hava durumu’ gibi gerekçelerin arkasına saklanıyordu. Bunun sürdürebilir bir tarafı yok, açıkça yalan söylüyorlar. Halkın gözüne baka baka yalan söyleyen bir devlet, devlet yetkilileri söz konusu. Şimdi ‘disiplin suçu’ diyorlar. Disiplin suçunun ne olduğunun gerekçesini avukatlara da bildirmiyorlar, aileye de bildirmiyorlar. Orada da keyfi bir durum söz konusu. Bu mesele sonuna kadar Kürt karşıtı bir politikaya, boğazına kadar faşizan bir milliyetçiliğe boğulmuş olan bir hükümetin hukuk dışı uygulamasıdır” diye belirtti.
MA / Özgür Paksoy