AMED- Kayyım tarafından Dicle Nehri kenarında yapılması planlanan çadır kentin zararlarına dikkati çeken JMO Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Haktan Bozan, “Deprem sonucu büyük yıkım yaşamış insanları ölüme mahkûm etmektir” dedi.
Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB) Amed İl Koordinasyon Kurulu (İKK), kayyım belediyesi tarafından depremzedeler için Dicle Nehri kenarında yapılmak istenen çadır kente ilişkin Şehir Plancıları Odası Amed Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Koordinasyon adına açıklama yapan Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Haktan Bozan, “Kentte yaşayan insanları kentten uzak izole edilmiş, kent yaşamı ile ilişkisi koparılmış bir bölgede tutmak deprem mağdurlarının yaşama tutunma noktasında psikolojik olarak etkileyecektir” dedi.
‘EKOSİSTEMİ ÇÖKERTECEK’
Bozan, “AFAD ile kayyım yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda Diyarbakır’da depremden etkilenen yurttaşlarımız için geçici barınma alanları oluşturulmaktadır. Oluşturulan bu alanlarından biri de, Merkez Yenişehir ilçesi Silvan yolu üzeri Dicle Nehrinin sağ sahilidir. Bir afet durumunda devletler, insan hakları ihtiyaçlarına kısa sürede cevap olmalıdır. Müdahalelerin her aşamasında tüm önleme, hazırlık, yardım, iyileştirme ve yeniden inşa çabalarının merkezinde insan hakları olmalıdır. İnsanların hayatlarını veya sağlık durumlarını tehdit eden bölgelerden uzak, güvenli bölgelere yerleşmeleri sağlanmalıdır. Söz konusu alan gibi riskli bir alanda yurttaşların barınma ihtiyaçlarının giderilmeye çalışılması gibi çabalar aslında direkt insan haklarının ihlalidir. Çünkü yaşanan doğa olaylarından deprem sonucu büyük yıkım yaşamış yurttaşlarımızın bu alana yerleştirilmesi aslında yine insanları ölüme mahkûm etmektir” diye belirtti.
GEÇMİŞ YILLARDA BARAJ KAPAĞI PATLADI
Bozan, “Çünkü söz konusu alan taşkına ve sel olaylarına müsait bir alandır. Geçmiş yıllarda Dicle Barajının kapağının patlaması sonucu bu alanı da kapsayan büyük bir alan su altında kalmıştır. Yine benzer bir durumun yaşanması veya mevsimsel yağışlardan ötürü nehrin debisinde oluşabilecek akış düzensizliği gibi sebepler taşkını beraberinde getirecektir. Öte yandan bu alanda çadır kentin kurulması ve bu çadır kentin atık yönetimi de ciddi riskler oluşturacaktır. Kaynaklanacak olan atık suların Dicle Nehri’ne verilmesi ekosistemin çökmesine sebep olacaktır. Nehir boyunca kirliliğin oluşacağı, su canlılarının yaşam hakkının gasp edileceği ve salgın hastalıkların görüleceği aşikârdır. UNESCO Dünya Mirası olan Hevsel Bahçelerinin de bile bile kirliliğine sebep olacaktır. Yine söz konusu yerleşim biriminden oluşacak evsel katı atıkların biriktirilmesi ve toplanması çalışmaları aksak ilerleyecektir. Sıcaklıkların artmasıyla birlikte ciddi haşere yoğunluğu ile koku problemine sebep olabileceği gibi yine salgın hastalıkların oluşumuna ve haşereler vasıtasıyla bu hastalıkların yaygınlaşmasına da sebep olacaktır” diye konuştu.
‘KALICI ÇÖZÜMLER SAĞLANMALIDIR’
İnsanları kentten uzak, izole edilmiş kent yaşamı ile ilişkisi koparılmış bir bölgede tutmanın deprem mağdurlarının yaşama tutunma noktasında psikolojik olarak da etkileneceğini vurgulayan Bozan, sözlerini şöyle tamamladı: “Yapılacak işlemlerin vatandaşımızı günlük yaşamdan koparmadan yaşam ve adaptasyon ilişkisini dengede tutacak bir şekilde, işine gidip gelen sosyal ve yapısal ortamın oluşturulması gerekmektedir. Yaptığımız araştırmada kent içerisinde alt yapısı olan birçok alan olmasına rağmen neden kentin ücra bir köşesinde kentten kopuk yaşamın olmadığı bir bölgede çadırların kurulduğudur. Bilimi, tekniği, sosyolojik yaklaşımdan uzak bir yöntemin uygulanıyor olmasına razı değiliz. En kısa sürede kalıcı çözüm için afetzedelerin, jeolojik açıdan uygun olan, yaşamla ilişkisi kopmamış, sağlık kurum ve kuruluşlara yakın ve kalıcı konutlara taşınması sağlanmalıdır.”