ESKİŞEHİR - Altın madenin olduğu bölgede yaşamın yok olduğunu belirten EBTO Başkanı Nazan Aksaray, “İnsanlar göç etmek zorunda kalıyor. Göç işsizlik demek, işsizlik ise pek çok ruhsal hastalığı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur” dedi.
Türkiye'de maden ocağı sahaları ile ekolojik kırım gittikçe yayılıyor. TEMA Vakfı'nın maden ruhsat haritası çalışmalarına göre, Türkiye'deki 29 kentin yüzölçümünün yüzde 67’si, 4'üncü Grup madenlerle ruhsatlandırılmış durumda. 4’üncü Grup madenler arasında ise altın ve gümüşün yanı sıra çok sayıda maden bulunuyor.
Altın çıkarma işleminde dinamitlerle çukurlar açılıyor. Çukurlardan çıkartılan toprağın içerisinden altın madeni bulunan kayaçlar siyanürle ayrıştırılmak üzere siyanür havuzlarına nakledililiyor. Altın bulunmayan toprak, maden alanındaki "pasa” denilen tepelik bölgede depolanıyor. Altın bulunan kayaçlar içerisindeki altın ise gözle görünmeyecek durumda olmasından kaynaklı, siyanür kullanılarak ayrıştırılıyor.
Eskişehir-Bilecik Tabip Odası (EBTO) Başkanı Nazan Aksaray, altın madenciliğinde kullanılan siyanürün çevreye ve insan yaşamına verdiği zararlara dair konuştu.
ALTIN MADENCİLİĞİNİN ZARARLARI
Altının, diş hekimliği, elektrik-elektronik, uzay ve havacılık gibi alanlarda kullanıldığını belirten Aksaray, ancak bu alanlarda kullanılan altının çıkarılan altının sadece yüzde 5’ine denk geldiğini aktardı. Aksaray, “Sağlık sadece fiziksel iyilik hali değildir. Fiziksel, ruhsal ve sosyal; sosyal derken çevresel iyiliği de katarak tanımlıyoruz. Altın madenciliği her aşamasında bu üç öğe üzerinden sağlığa zarar verir. Daha ruhsat alma aşamasında şirketler ormanlara girip ağaçları kesiyor. Böylece ormanlarımız daha en başından zarar görmeye başlıyor. Ormanın zarar görmesi demek, oradaki yaşam alanların yok olması demektir. Ruhsattan sonra sıyırma aşaması geliyor. Bu aşamada yüzlerce hektar alandaki ağaçlarımız kesiliyor, yüzlerce yılda oluşmuş ormanlarımız yok ediliyor. Yine yüzlerce yılda oluşmuş verimli tarım toprağı yok ediliyor. Patlatma döneminde altına ulaşabilmek için dev çukurlar açılıyor. Bu çukurların derinliği 500 metre hatta daha fazla olabiliyor. Dinamitlerle kayaçlar patlatılarak çukurlar açılırken, kişilerin işitmelerini ve ruh sağlıklarını etkileyecek ciddi düzeyde gürültü oluşuyor. Bu dönemde bir başka önemli sorun ise toz. Toz da önemli bir sağlık sorunudur. Akciğer kanseri, KOAH dahil pek çok solunum hastalığına neden olur. Toz ayrıca arıcılığı da bitiren bir sorun" diye belirtti.
Kazılan çukurlardan çıkan ve içinde altın olmayan kısmın pasa yığını olarak biriktirildiğini söyleyen Aksaray, “Pasa yığını içinde altın olmadığı için siyanürle işlem görmüyor ancak bu kısım da çok tehlikelidir. Çünkü toprağın altındayken bize zarar vermeyen bazı kimyasal maddeler yeryüzüne çıktığında, oksijen ve nem ile temas ettiğinde çevre ve insan için zararlı hale dönüşüyor. Sülfür, demir bileşikleri, bazı ağır metaller asidik ve sağlığa zararlı hale geliyor, drenaj gölleri oluşuyor, buharlaşıyor, yeryüzüne tekrar yağmur olarak iniyor. Bunların hepsi toksik ve zararlı maddeler” ifadelerini kullandı.
SİYANÜR ZEHİRLİYOR
Altın bulunan toprağın siyanürle ayrıştırılmasına da değinen Aksaray, şunları belirtti: “Siyanür bilindiği gibi bir zehirdir. Aynı zamanda altını topraktan ayırırken toprakta zararsız halde bulunan arsenik, kurşun ve civa gibi ağır metalleri de serbestleştirip zararlı hale dönüştürüyor. Soluma, su ve gıdanın tüketilmesi yoluyla vücuda alınan siyanür ve diğer ağır metaller, akut ve kronik zehirlenme, kansızlık, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, nörolojik hastalıklar, pek çok organ kanseri ve anormal doğumlara neden olur. Bebeklerde zihinsel ya da gelişimsel geriliğe neden olabiliyor. Bu maddeler, sızma veya taşma kazaları ile toprağa, yer altı sularına, içme sularına, gıdalara ve hayvanlara geçiyor."
HALK SAĞLIĞI SORUNU
Altın madeni ocaklarının bulunduğu bölgenin yaşanmaz duruma geldiğine dikkati çeken Aksaray, bundan kaynaklı insanların göç etmek zorunda kaldığını ifade etti. Aksaray, şöyle devam etti: "Çünkü yüzyıllardır orada olan yaşam ve geçim koşulları yok ediliyor. Göç, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Tarımla geçinen insanı siz şehre gitmeye mecbur bırakıyorsunuz. Yıllardır bildiği üretim yolundan onu alıkoyuyorsunuz. Şehre göçmek ne demektir, her şeyden önce işsizlik demektir. İşsizlik aynı zamanda pek çok ruhsal hastalığı da etkileyen yine önemli bir halk sağlığı sorunudur.”