‘Kadın bedeni üzerindeki sömürü kavramlarla olağanlaştırılıyor’

  • kadın
  • 09:07 23 Kasım 2024
  • |
img
AMED - Tecavüzü “cinsel istismar”, fuhuşu “seks işçisi” söylemiyle meşrulaştıran ve perdeleyen kavramların kadın bedeni üzerindeki sömürüyü olağanlaştırdığını belirten avukat Cemile Turhallı, denetimin ise devlet eliyle gerçekleştirildiğini söyledi.
 
Tüm dünyada yükselen kadın mücadelesine karşı geliştirilen manipülasyon yöntemlerinden biri de kavramlar. Özellikle kadını kontrol etmek, denetlemek, küçük düşürmek, aşağılamak ve cezalandırmak amacıyla başvurulan şiddet araçlarından biri olan tecavüz ve fuhuşun son yıllarda ele alınış biçimi başlıca örneklerden biri oluyor. “Tecavüz” kavramı “cinsel istismar” söylemi ile yumuşatılırken, erkek şiddeti de böylelikle kamufle ediliyor. Benzer bir durumda “fuhuş” kavramı için söz konusu. “Fuhuş” kavramı “seks işçisi” söylemiyle meşrulaştırılırken, durumun vahameti de perdeleniyor.
 
 
Erkek şiddetini kamufle eden bu kavramlar ayrıca kadını da suçlayıcı bir pozisyona getiriyor. Avukat Cemile Turhallı, tercih edilen kavramların hukuki ve politik yönüne dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
SÖZLEŞMELERİN PRATİKTE KARŞILIĞI YOK 
 
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda 1979 yılında kabul edilen Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) dikkati çeken Cemile Turhallı, tecavüz ve fuhuş gibi konuların ele alındığı sözleşmede, ancak kadının kimliği ve konumunun yer almadığını söyledi. Bu noktada sözleşmede ciddi belirsizlikler olduğuna işaret eden Cemile Turhallı, “Eşit iş, eşit eğitim hakkı, eşit siyasal sistem denir, bu kavramlar hep türetilir. Bunun üzerinden bir eşitlik ilişkisi kurulmaya çalışılır. Ama gerçeğe hiçbir zaman yaklaşılmaz Aslında oradaki handikap, gerçek bir tanım ve yüzleşme getirilmemiş olmasıdır. CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Bildirgesi, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi gibi eşitlik ilkesinden bahseden birçok sözleşmeden bahsedebiliriz. Ancak pratik hayatta bunun bir karşılığının olmadığını görüyoruz” diye belirtti. 
 
TECAVÜZ KÜLTÜRÜ 
 
Kadının, toplumsal bir kimlik olarak varlığının kabulünün en önemli olduğunu dile getiren Cemile Turhallı, “Devletli sistemin yarattığı ve sahip olduğu bütün ideolojilerin ana mayası zaten cinsiyetçiliktir. Bin yıllardır süregelen ve kadına yönelik saldırıların temel nedeni olarak gördüğümüz bir kölelikten bahsediyoruz. Kadın ve kadın bedeni köleleştirilmiştir. Tecavüz, kültür olarak kadına dayatılmıştır. Bu kültür, aile kültürüyle ne yazık ki kurumsallaştırılmıştır ve devletler sistemi de bunu muhafaza etmek üzerinden kendi varlığını sürdürmüştür. Ana kaynak bazen milliyetçilik, bazen dincilik bazen de merkeziyetçiliktir. Bütün kaynaklar cinsiyetçilikten besleniyor. Bununla yüzleşmek ve buna karşı mücadele etmek gerekiyor. Bir kere bu sistemin değişmesi, kadının iradi bir güç olarak tanımlanması gerekiyor. Kadının toplumsal eşitlik temelindeki bütün haklardan yararlandırılması esas amaç olmalı” ifadelerini kullandı.
 
SÖMÜRÜYÜ OLAĞANLAŞTIRMA ÇABASI
 
Kavramların sahip olunan fikirler ve ideolojiler üzerinden üretildiğine dikkati çeken Cemile Turhallı, kavramlara yüklenilen anlamların kişilerin ideolojik ekseninin yansıması olduğunu söyledi. Köleliğin, kadın bedeni üzerindeki sömürü-tahakküm ilişkisi üzerinden oluştuğunu kaydeden Cemile Turhallı, şunları belirtti: “Kadının ilk bedeni meta olarak kabul edilmiştir. Bu durum her ne kadar kapitalist sistemde daha çok kurumsallaştırılmış olsa da aslında kölecilik sistemi itibariyle devam eden bir durumdur ve kadın ne yazık ki son dönemde kendi bedenini pazarlamak durumunda kalmıştır. Bu bir tercih değil, zorunluluk olmuştur. Çünkü eşitsiz güç ilişkileri kendini sadece kadın bedeni üzerinde göstermez. Ekonomik ilişkilerde de siz dezavantajlısınız. Bir kadın olduğunuz için ekonomik hayatınız yoktur. Dolayısıyla bu tarz kavramların, özellikle ‘seks işçisi’ gibi kavramları kadın bedeni üzerindeki sömürüyü olağanlaştırma çabası olarak görüyoruz. Ayrıca ‘genel evler’ olarak kurumsallaştırılmaya çalışılan yapı, kadının bedeni üzerindeki denetimin devlet eliyle de gerçekleştiriliyor oluşudur. Buna zorlayıcı olan, tecavüz eden erkektir ama devlette bir konsensüs halinde bu denetime katılmıştır. Kavramlar bazen özü boşaltmak için kullanılır, bazen de daha çok olgunlaştırmak, kurumsallaştırmak için kullanılır. Bazen bu kavramları kullanma şeklimiz, amacımız toplumda yarattığınız, oluşturduğunuz rıza açısından da araç olabiliyor. Siz oluşan rızayı ya da oluşturmak istediğiniz rızayı kavramlar üzerinden de ifade edebilirsiniz. Öyle bir tuzak yönü de var.”
 
YARGIDAKİ YANSIMASI 
 
Yargının bütün siyasal sistemlerin koruyucusu olduğunu belirten Cemile Turhallı, “Liberal hukuk sisteminde de yine kapitalist sistemde de yargıya düşen rol, var olan siyasal sistemin bekçiliğini, koruyuculuğunu yapmaktır. Var olan siyasal sistemin hepsi zaten kadın karşıtı sistemlerdir. Dolayısıyla kadını ilk baştan itibaren ikincil bir cins olarak görüyor. Bu yüzden yargı, bir kadının duygusal ilişkisi olan bir erkek tarafından şiddete uğramış olması durumunda mağduru suçlayıcı bir yaklaşımla sorular sormaya başlıyor. Bu adli makamlardan başlayıp yargı aşamasına kadar çıkıyor. Kadın kendi yanında olmayan bir sisteme başvuru yapmak zorunda kalıyor. Bununla da gerçek anlamda bir hesap verilebilirliğin oluğunu söylememiz mümkün değil. Şiddet ve tecavüz gibi suçlarda caydırıcı olması gereken adli makamlar… Bu zihniyetin tezahürü, yansıması tabii ki aşamalarıyla birlikte yargıda da kendini gösteriyor. Gerçek anlamda kanunlar, yönetmelikler uygulanmış olsaydı, kadın cinayetleri, istismar, tecavüz, şiddet bu kadar olağanlaşmazdı. Dolayısıyla yasallık bunun çok az bir kısmını oluşturuyor. Bunun için esas olarak, yasallığın da üstünde toplumsal bir kültür inşa etmek, kültürü bütün mekanizmalarıyla denetime açacak, kadına yönelik olan saldırının hesabını verecek bir sistem oluşturulmalıdır. Toplumda bunun ayıplanacağı, kabul edilemeyeceği, asla olağan görülemeyecek bir sistemden, kültürden bahsediyorum” dedi.
 
ÖTEKİLERİN İTTİFAKI
 
Mücadelenin kadınların toplumsal varlığının kabulü ve eşitlik temelinde toplumun bütün icra organlarına dahiliyetiyle olabileceğini kaydeden Cemile Turhallı, “Evet kadın cinsiyet kimliğinden dolayı öteki, ikinci cins olarak görülüyor. Ama kadının toplumsal cinsiyet kimliğini erkekle eşitlemesi tek başına mümkün değil. Toplumsal cinsiyet kimliğini elbet eşitlemek ama ne şekilde eşitlemek? Kadının temel haklarının erkekle eşit olduğunu kabul etmek ama en önemlisi kadının toplumsal kimliğini eşitsiz kılan bütün argümanları, saldırıları da ortadan kaldırmak, buna karşı bir özsavunma hattı kurmakla olabilir. Tüm ötekilerin ittifakını kuracağınız bir cephede örgütlenmeniz gerekir” diye belirtti.  
 
Kürt kadınların ötekilerin ittifakıyla yol yürüdüğünü belirten Cemile Turhallı, “Kadın özgürlükçü paradigmayı inşa ederken, ezen bir ideolojiye, güce karşı mücadelesini yürütürken, kadın temsiliyetini kadın özgürlükçü bir paradigmayla sahaya yansıtmaya çalışmıştır. O yüzden eşit temsiliyeti politik anlamda kullanır ama pratikleştirilmesi, inşa süresi onun için olmazsa olmazdır. O yüzden eşbaşkanlığı, eşit temsiliyeti savunur, eş sözcülüğünü kurumsallaştırır, fermuar sistemini hayata geçirir. Kadın özgürlükçü bir yapının bütün toplum nezdinde kabul görmesi için referans olmuştur. Aynı zamanda anti-savaş cephesini örer. İnandırıcılığı da zaten buradandır. Dünyada ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganının bu kadar karşılık bulması, anlam yüklenmesi, kadın özgürlük anlayışının ilham kaynağına dönüşmüş olması tesadüfi değildir. Çünkü Kürt kadın hareketi, bir bütün olarak toplumu kurgulamıştır ve cinsiyetçiliğe karşı bir mücadele yürütmüştür. Cinsiyetçiliği ören bütün katı referans sistemlere karşı da bir savaş açmıştır. Başarısı ve dünyaya ilham olması da sanırım yürütmüş olduğu bu mücadelenin çok yönlü olmasıyla ilgilidir” ifadelerini kullandı. Kürt kadın hareketinin, yükselen kadın muhalefetinin en önemli öncülerinden biri haline geldiğini söyleyen Turhallı, bu öncülüğü toplumun özgürlüğü adına yaptığını söyledi. Kürt kadınların bunu yaparken doğayı da toplumun merkezine koyduğuna işaret eden Cemile Turhallı, “O yüzden ekolojik, kadın özgürlükçü bir fikriyattan bahsediyoruz. Kadın kendi varlığını özne olarak tanımlarken, doğayı da özne haline getirmiş olması bu anlamda çok önemli. Bu topluma büyük bir aşama kat ettirecektir. Toplumdaki esas yüzleşmeyi, merkeziyetçiliği, cinsiyetçiliği de kıracak olan bu anlayış ve paradigmadır” dedi.
 
KADIN İTTİFAKI
 
Dünya nüfusunun yarısı olan kadınlara düşmanlık yapıldığını belirten Cemile Turhallı, bu düşmanlığın sıradan değil, kadının hayatına kast eden bir düşmanlık olduğunu söyledi. “Kadınlara savaş açılmıştır” diyen Cemile Turhallı, kadınların ise bu savaşa karşı büyük bir varlık mücadelesi yürüttüğünü kaydetti. Yaşanılan sorunlara karşı kadın ittifakının elzem olduğunu vurgulayan Cemile Turhallı, “Bir kadın dahi özgür değilse, hiç birimiz özgür değiliz. Dolayısıyla her bir kadının varlığı bizim için olmazsa olmazdır. Bunun kurumsal mekanizmasını örmek çok önemli. Kadın ittifakının yarattığı bir güç birliği elbette ki çok önemli. İdeolojiler üstüdür. Sömürünün muhatabı olan bütün kadınlardır. Siz milliyetçiliğinizle, ırkçılığınızla, baskı kimliğinizle yüzleşmediğiniz zaman ya da öteki olan kimliklerle ortaklaşmadığınız zaman, onlarla bir dayanışma örmediğiniz zaman kendi cins kimliğinizle de barışık olamazsınız. Dolayısıyla bunu bir bütün olarak kurgulamak ve ittifakı bu anlamda daha güçlü kılmak bence en önemli sonuç alıcı yol ve yöntemlerden biri olacaktır” diye belirtti.
 
‘DAYANIŞMAYI ESAS KILMAK AMAÇ OLMALI’
 
Cemile Turhallı’nın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne dair mesajı ise şöyle: “25 Kasım elbette ki şiddetle mücadele günü ve aynı zamanda kadınların dayanışmasını kılan önemli günlerden biri. Mücadeleyi sürdürmek ve dayanışmayı da esas kılmak hepimiz için amaç olmalı. Bunun sonuçlarını bugün dünyanın her yerinde ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganında görmek mümkün. Bu yüzyılın kadınların yüz yılı olması dileğimle, kadına yönelik şiddetin elbette ki bitirilmesinde en önemli güç olarak kendini konumlandırmış ve mücadeleye devam eden kadınlara selamlarımı iletiyorum.”
 
MA / Rukiye Adıgüzel