HABER MERKEZİ- Kayıp yakınları ve İHD, üç kentte yaptığı eylemlerle Eyüp ve Mahir Karabey kardeşler, İsmail Haran ile İsmail Bahçeci için adalet istedi.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek amacıyla yaptıkları eylem bu hafta da devam etti.
AMED
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemin 880’inci haftasında Rezan (Bağlar) ilçesi Koşuyolu Parkı’nda ki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir kez daha bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankart açılan eylemde kayıpların fotoğrafları taşındı. Amed’de 25 Aralık 1994’te gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan İhsan Haran’ın akıbeti soruldu.
İHD Şube Yöneticisi Eylem Kaya’nın okuduğu kayıp hikayesi şöyle: “Amed’in Licê ilçesinde bağlı Hüseynike Mahallesi 1994 yılının Mart ayında, askerlerce yakılır. Bu olay üzerine ailesiyle Amed’e taşınan İhsan Haran, inşaat işçisi olarak geçimini sağlamaktadır. İhsan Haran, 25 Aralık 1994 tarihinde, yeni çalışmaya başladığı Amed Yeraltı Çarşısı inşaat alanına gider. Ancak, akşam eve dönmez. Köylüleri F. H., Haran Ailesi’nin evine gelir. Onlara 25 Aralık 1994 sabahında, inşaat alanına gelen üniformalı polis memurlarının kimlik kontrolü yaptığı ve ardından İhsan’ı gözaltına alarak götürdüklerini söyler. Eşinin gözaltına alındığını öğrenen Nesibe Haran, onun nerede tutulduğunu öğrenmek için Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe vermeye çalışır. Ancak, yaklaşık bir ay boyunca uğraşan aile, mahkeme önündeki polisler tarafından engellendikleri için bunu başaramaz. Valilik ve emniyet müdürlüğü nezdinde yaptığı başvurular da sonuçsuz kalır. Savcıya ulaşamayan Nesibe Haran, eşini bulmak umuduyla civardaki hapishaneleri dolaşır. Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 31. Koğuş’ta kalan ve isminin kamuoyuna açıklanmasını istemeyen bir kişi, İhsan Haran’ı gözaltında gördüğünü söyler. Nesibe Haran, 6 ay boyunca eşinin nerde olduğunu öğrenmek için girişimlerde bulunur. Ancak sonuç alamaz. Nesibe Haran, daha sonra İHD Amed Şubesi aracılığıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunur.
Yapılan başvurunun ardından AİHM’in 26 Şubat 1996 yılında hükümetten olayla ilgili bilgi talep etmesinden sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında bir soruşturma başlatılır. Ancak İhsan Haran’ın gözaltında kaybedildiğine ilişkin yeterli delil olmadığına karar veren savcılık, 21 Ocak 1998 tarihinde takipsizlik kararı verir. AİHM, 6 Ekim 2005’te Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesinin ihlal edildiğine karar verir. JİTEM tetikçilerinden Abdülkadir Aygan’ın 2004 yılının Mart ayında basına yansıyan itiraflarında İhsan Haran’ın Diyarbakır JİTEM’de sorgulandıktan sonra JİTEM Grup Komutanı Abdülkerim Kırca’nın talimatı ile infaz edildiği detaylarıyla yer aldı. Ancak dosyada bir ilerleme olmadı.”
Hikayenin okunmasının ardından oturma eylemi yapıldı.
ÊLIH
Êlih'te ise İHD ve kayıp yakınlarının eylemi, 716’ncı haftasında Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde sürdü. Bu haftaki eylemde, 24 Aralık 1994 tarihinde İstanbul Aksaray’da gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan İsmail Bahçeci’nin akıbeti soruldu.
İHD Şube Yöneticisi Sedat Yıldırım Bahçeci’nin hikayesini şöyle anlattı: “1968 yılında Siverek’te dünyaya gelen İsmail Bahçeci’nin ailesi 1979 yılında İstanbul’a göç etti. Bahçeci, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğrenci olup aynı zamanda Türkiye Öğrenci Dernekleri Federasyonu Başkanı’ydı. Bu nedenle polisin hedefindeydi. Eve iki defa gelen polisler İsmail’in nerede olduğunu sorar. 24 Aralık 1994 yılında İsmail’in Aksaray’da gözaltına alındığını arkadaşları aileyi arayarak bilgilendirir. İsmail, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülmüş. Kardeşleri Şehmus ile Uğur birkaç parça eşya ile biraz para alıp emniyete gider. Görevliler; ‘böyle birisi bizde yok, biz bu isimde birini gözaltına almadık’ derler. Fatma ve Şehmus Bahçeci, oğullarını her yerde aradı, devletin her kademesine başvurdu. Başbakan Çiller ve Cumhurbaşkanı Demirel randevu taleplerini kabul etmedi. Görüştükleri İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, onlara İsmail’in işkence ile öldürülüp bir çukura atılmış olabileceğini söyledi. Aile sonra Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına gitti. İçişleri Bakanı, Fatma Anneye ‘sen dua et, oğlun polislerin elinde olsun. Ben araştırma yapar sana haber veririm’ der. Fatma anne, telefonunu ve adresini bırakır. Ama onlardan da hiçbir yanıt gelmez. İsmail’in gözaltına alındığı inkâr edilince arkadaşları, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü’nün, düzenlediği kampanyalarla konuyu ülke ve dünya kamuoyuna taşısa da etkin soruşturma yapılmadı. İsmail Bahçeci dosyası adliyenin tozlu raflarına terk edildi.”
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.
COLEMÊRG
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 206’ncı haftasında Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" pankartının açıldığı açıklamada kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Kayıp yakınları bu hafta 1995 yılında gözaltına alındıktan sonra işkence edilmiş bedenlerine ulaşılan Eyüp ve Mahir Karabey kardeşlerin failleri soruldu.
Açıklamayı okuyan İHD yönetici Eren Baskın, “Mahir Karabeğ ve Eyüp Karabeğ’in 26 Aralık 1995’te Colemêrg’in Çelê (Çukurca) ilçe merkezinde bir kahvehanede arkadaşlarıyla birlikte oturuyordu. Gece saatlerinde arkadaşları Arafat Tek ve Mehmet Ertunç’la beraber kahvehaneden ayrılarak, evlerine gitmek üzere yola çıktılar. Evlerine yakın bir mesafeye geldiklerinde 21 plakalı beyaz renkli Toros marka bir otomobil yollarını kesti. Aracın içinden dört sivil giyimli kişi çıkarak kimlik kontrolü yaptıktan sonra Mahir ve Eyüp zorla arabaya bindirdi ve oradan uzaklaştı. Bu olaya Arafat Tek ve Mehmet Ertunç şahit oldu. Arafat Tek ve Mehmet Ertunç, araçtan inen dört kişinin Mahir ve Eyüp ifadelerini almak için karakola götüreceklerini ve ardından serbest bırakacaklarını söyledi” diye anlattı.
Oğullarının götürüldüğü haberini alan baba Recep Karabeğ’in Çukurca İlçe Jandarma Komutanlığı, Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılığı ve Kaymakamlığına başvurarak durumları hakkında bilgi almak istediğini söyleyen Baskın, “Ancak Mahir ve Eyüp gözaltına alındığı tüm yetkinlerce inkar edildi. Recep Karabeğ oğullarının akıbetini öğrenmek için araştırmalarına devam ettiyse de iki ay boyunca herhangi bir bilgiye ulaşamadı. Tam 2 ay sonra yani 26 Şubat 1996’da Mahir Karabeğ ve Eyüp Karabeğ’in bedenleri, Çelê ilçesine bağlı Tabur Komutanlığının 1 kilometre yakınındaki Narlı köyünün Değirmen mevkiinde bir köylü tarafından, ağızlarına bez parçaları doldurulmuş ve kumda gömülü şekilde bulundu. Yapılan otopsi sonucunda yoğun işkence görmüş oldukları tespit edildi. Kol ve bacakları kırılmış, vücutlarında yanık izleri tespit edilmiş, bilekleri kesilmiş ve çelik telle boğularak katledilmişlerdi” dedi.
Baskın son olarak, “Eyüp ve Mahir Karabeğ 90’lı yılların beyaz Toros jargonu ile kaçırılıp katledildiler. Herhangi bir soruşturma açılmadı. Karabey ailesine sık sık ‘bu işin peşini bırakın’ diyerek tehdit telefonları gelmeye başlandı. Tüm mercilere başvuru yapan baba Recep Karabeğ bir sonuç alamadı, dosya faili meçhul bırakıldı. Bizler bu gün buradan bir daha yetkinlere sesleniyoruz! Mahir ve Eyüp Karabeğ dosyasında adalet sağlansın, kardeşlerin akıbetleri açıklansın ve sorumlular adalet karşısında hesap versin” diyerek konuşmasını bitirdi.
