HABER MERKEZİ - Bağımlılık ve fuhuşun özel savaş politikalarının sonucu olduğunu belirten HDP Milletvekili Dersim Dağ, buna karşı gençlerin toplumsal mücadelenin örgütlenmesi gerektiğini söyledi.
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Merkezi’nin 2021 raporuna göre; dünya genelinde 15-64 yaş arası yaklaşık 83 milyon kişi, yaşamları boyunca en az bir kez yasa dışı uyuşturucu kullandı. Türkiye’de ise son bir yılda 15-34 yaş arası 17,4 milyon kişinin uyuşturucu kullandığına da yer verildi. Bu kullanımın, yüzde 21,6 erkeklerde, yüzde 16,9 ise kadınlarda olduğu kaydedildi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisleri, Türkiye’de 17,4 milyon kişinin bağımlı olduğu madde kullanımına karşı “Bağımlılığı kıralım, yeni yaşamı kuralım” şiarıyla kampanya başlattı. Madde bağımlılığının en yaygın olduğu Diyarbakır’da startı verilen kampanya kapsamında, bölge kentlerinde çalışmalar yürütüyor. Madde bağımlılığının özel savaş politikalarının bir sonucu olduğu tespitine varan HDP Gençlik Meclisi, ulaştığı madde bağımlısı gençleri bu bataklıktan kurtarmaya çalışıyor. Yine ev ziyaretleriyle aileleri madde bağımlılığına karşı bilinçlendirme çalışması yürüten Gençlik Meclisi, bu kapsamda mahallelerde halk toplantıları düzenliyor.
Bir yandan madde bağımlılığına karşı mücadele eden HDP Genç Kadın Koordinasyonu, yine özel savaş politikalarının bir parçası olan fuhuşa karşı mücadele ediyor. Kadın örgütlülüğünü geliştirerek fuhuşa karşı mücadele eden kadınlar, birçok kentte atölyeler ve kültür-sanat etkinlikleri düzenleyerek bu kampanyayı sürdürüyor.
Bu kapsamda çalışmalar yürüten gençlerden HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ, gittikçe yayılan madde bağımlılığı ve fuhuşa karşı yürüttükleri kampanyaya dair sorularımızı yanıtladı.
Bağımlılığa karşı başlattığınız kampanya devam ediyor. Deyim yerindeyse, madde bağımlılığı almış başını gidiyor. Gençler nasıl bu noktaya geldi?
Aslında devletin bütün düzenini gençleri bağımlı hale getirme üzerine kurduğunu görüyoruz. Bugün bağımlılık çeşitlerine baktığımızda, en çok göze çarpan, bizim de kampanyamızın merkezine aldığımız madde bağımlılığıdır. Gençleri yalnızlaştıran, çaresizliğe, umutsuzluğa ve ümitsizliğe iten bir yaşam düzeni var. Türkiye’ye baktığımızda, onlarca genç işsiz, işsizlik oranı yüzde 50’lere vardı. Birçok üniversite mezunu genç issiz, çalışan oranına baktığımızda, büyük bir oranı kendi mesleğini yapamadığını, asgari ücrete tabi çalıştığını görüyoruz. Bu iktidarın gençleri sürüklediği geleceksizliğin sonucudur. Bununla birlikte bireyi yalnızlaştıran, toplumdan soyutlayan bir düzen söz konusu. Üniversiteler de bu düzen üzerine kurulu alanlar haline geldi. Gençlerin toplumdan soyutlamak için yurtların, kampüslerin şehir merkezinden uzak inşa edildiğini görüyoruz. Tesadüfen yapılmış bir şey değil. Üniversiteli gençleri belli bir alana sığdırma çabası söz konusu. Gençleri yalnızlaştıran, geleceksizlik ve umutsuzluk vaat eden sistem, gençleri bir şekilde hem kendine hem maddeye bağımlı hale getiriyor.
Gençler bu maddelere nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor? Bu ortam nasıl oluştu?
Her lise başında, her kampüsün içinde bir şekilde madde satılıyor. Çaresiz olan, umutsuz olan ve geleceğini göremeyen gençler, bu maddeye kolaylıkla ulaşabiliyor. Aslında 2015 öncesi süreci hatırlamak gerekiyor. Çözüm ortamı, savaşın olmadığı bir süreç yaşanıyordu. Böyle bir süreçte gençlerin örgütlenme alanı da genişledi. Böyle bir süreçte gençlerin umutlu olduğu, geleceğini görebildiği bir süreç gelişti. Kendini toplumdan soyutlama değil, toplumun öncüsü olma rolünü gerçekleştiriyordu. Böyle bir süreçte bağımlılık oranı da azaldı. Var olan sistemi değiştirme uğruna mücadele eden gençler vardı. Nitekim gençler bu örgütlenme alanını yaratmıştı.
Tecridin derinleştirilmesiyle gençlere yönelik saldırı, baskı, sindirme politikası da arttı. Bağımlılıkların arttığı bir süreç başladı. Kimisi madde, kimisi internet, kimisi alışveriş bağımlılığı ile sisteme bağımlı hale geldi.
2015 sonrasına baktığımızda, mutlak tecrit devreye konuldu, beraberinde savaş politikalarına geri dönüldü. Mutlak tecrit savaşı, savaş topluma yönelik baskıları derinleştirdi. Bunun gençlere yansıması da baskıların artması oldu. Gençlerin örgütlenme alanları daraltıldı, nefes alamaz hale getirildi, tüm yaşam alanları kapatıldı. Bu noktada belediyelere atanan kayyımlar da bunun bir yürütücüsü oldu. Kültür sanat merkezleri kapatıldı, gençlik derneklerinin kapısına mühür vuruldu. Gençler özgür akademiden uzaklaştırıldı. Bu süreç OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle sürdürüldü. Yetkilendirilen Cumhurbaşkanının atadığı rektörler, siyasi parti temsilcisi gibi üniversiteleri yönetmeye başladı. Gençlerin yaşam alanı olan kampüsler, polislerle dolduruldu, gençler gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Kısacası gençlerin düşüncesini dile getirebileceği alan bırakılmadı.
Gençlerin örgütlenebileceği alanlar bırakılmadı, tüm yaşam alanlarına saldırılar söz konusu oldu. Tecridin derinleştirilmesiyle gençlere yönelik saldırı, baskı, sindirme politikası da arttı. Örgütlülüğün de zayıflandığı bir süreç yaşandı. Bunun sonucu ise bağımlılıkların arttığı bir süreç başladı. Kimisi madde, kimisi internet, kimisi alışveriş bağımlılığı ile sisteme bağımlı hale geldi.
Kürt gençleri neden böylesi bir tuzağa çekiliyor?
Bugün Kürdistan’a baktığımızda, kentin her sokağında mobese olmasına rağmen, her sokağında bir panzer olmasına rağmen, çok kolaylıkla maddeye ulaşıldığını görüyoruz. Her sokak başında nasıl ki bir panzer varsa, her sokak başında bu maddeyi satan kişilerde var. Aslında çok da devletten, devlet güçlerinden bağımsız değil. Özel savaş politikalarıyla Kürt gençlerinin bu madde bağımlılığı tuzağına çekildiğini görüyoruz. Madde bağımlılığı, beynin uyuşturulması, öz kimliğinden uzaklaştırması, bireyselleşmesi, toplumdan soyutlanmasının yanı sıra fuhuşu da beraberinde getiriyor.
Özel savaş politikalarına dikkat çektiniz, biraz açmak gerekirse…
AKP iktidarı özel savaşı gençler şahsında topluma yaymaya çalıştı. Toplumu yozlaştırma, öz kimliğinden uzaklaştırmak için gençlere yöneldi ve tüm mücadele kanallarını kapatmaya çalıştı
Aslında gençleri bağımlı hale getirerek, mücadeleden uzak hale getirmeyi amaçladılar. Bu nedenle özel savaş politikaları derinleştirildi. Gençlerin bağımlı hale getirilmesi de özel savaş politikalarının bir parçasıdır. AKP iktidarı özel savaşı gençler şahsında topluma yaymaya çalıştı. Toplumu yozlaştırma, öz kimliğinden uzaklaştırmak için gençlere yöneldi ve tüm mücadele kanallarını kapatmaya çalıştı. Aynı zamanda gençliğin bağımlılığa çok rahatlıkla ulaşabileceği ortamlar yarattı. Sadece madde bağımlılığı değil. AKP’nin sürekli övündüğü her kentte açılan üniversitelerle de bu politikalar yürütüldü. Kürdistan da dahil her kentte üniversite açtı, bu doğru. Üniversitelerin yanına yurt açtı, yurtların hemen yanına askeriye açtı, askeriyenin hemen yanına da bir AVM yada kafeler açtı. Bunlar özel savaş politikalarından bağımsız ele alınamaz. Gençliğin yaşamını AVM, yurt ve kampüs ile sınırlandırdı. Yine polisin, askerin gençlerle çok rahat iletişim kurabileceği bir alan yarattı.
Madde bağımlılığının bir sonucu olarak fuhuşun da yaygınlaştırıldığını söylediniz. Nitekim son zamanlarda kamuoyuna yansıyan durumlar da oldu. Hakkari’de açığa çıkan fuhuş çetesi, bunun son örneği oldu. Bu da özel savaşın genç kadınlara yönelik bir politikası mıdır?
Madde bağımlısı haline getirilen Kürt genç kadınlarını, bir şekilde tuzağına çekme, fuhuşa sürükleme durumu da gerçekleşiyor. Hakkari’de kamuoyuna yansıyan bu çete, savaş politikasının ne kadar ilerlediğini ne kadar yoğun işletildiğinin ve kimin eliyle işletildiğini de bir şekilde gösteriyor. Bu fuhuş çetesine baktığımızda, uzman çavuşların, yine bir şekilde devletle ilişkili olan kişilerin yer aldığı bir çete ve nasıl kirli politikalarla Kürt kadınlarını düşürdüğünü de açık şekilde gözler önüne seriyor. Özellikle sınır hattında bu çetenin var oluşu, üzerinde durulması gereken bir durum. Sınır hattında Kürt toplumunun özgücünü oluşturan bir kesimin hedef alınması, toplumu ahlaksızlaştırma politikasıdır. Sınır hattında yaşayan halkın hedef alınması, dört parçada Kürt halkını ahlaksızlaştırma, öz kimliğinden uzaklaştırma politikası devreye konuluyor. Buda özel savaş politikasının nasıl kuralsızca, kirlice yürütüldüğünü çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Hakkari’deki fuhuş çetesinin altından uzman çavuşlar çıktı. Aslında uzman çavuşlar birçok benzer olayla gündeme geliyor. İpek Er’i hatırlatabiliriz. Aynı uzman çavuşlar uyuşturucu ticaretiyle haberlere konu oluyor. Her taşın altından uzman çavuşlar çıkıyor…
Kürdistan’da çok yoğun özel savaş politikası var. Uzman çavuşlar, askerler, polisler, özel savaş elemanı olarak yetiştiriliyor ve Kürdistan’a gönderiliyor.
Kürdistan’da çok yoğun özel savaş politikası var ve yürütücüsü de devletin kamu görevlileri oluyor. Özellikle de uzman çavuşlar oluyor. Uzman çavuşlar, askerler, polisler, özel savaş elemanı olarak yetiştiriliyor ve Kürdistan’a gönderiliyor. İpek Er olayına baktığımızda uzman çavuşun tecavüzünü, Van’da kız çocuklarına uzaman çavuşun tecavüzünü görüyoruz. Yine Amed’de 4 uzman çavuşun aracından eroinin çıkması durumu söz konusu. Hakkari Çukurca’daki fuhuş çetesine baktığımızda uzman çavuşların işin içinde olduğunu görüyoruz. Bu aslında uzman çavuşların, askerlerin, polislerin özellikle Kürdistan’da bizzat özel savaşın yürütücüsü olduğunu, özel savaş elemanları olduğunun açık göstergesi.
Toplum buna karşı ne yapmalı?
Toplumun bu özel savaş politikalarına karşı mücadele etmeli, örgütlenmeli, özel savaş politikalarını teşhir etmeli. Bu politikaların yaşamın hiçbir alanında yürütülmesine izin vermemek, bu politikalarının yürütücüsü olan özel savaş elemanlarını hayatına, yaşamına almamak, olabildiğince bu özel savaş aygıtlarının farkına varıp, özgücümüzle mücadele etmeliyiz. HDP Gençlik Meclisi olarak yürüttüğümüz kampanyada yapmak istediğimiz tam da bu. Toplumu bilinçlendirmek ve bununla birlikte özel savaş aygıtlarını bilince çıkartmak. Özel savaş elemanlarının, özel savaş politikalarının ne olduğunu topluma anlatmak, teşhir etmek ve bu özel savaş politikalarına karşı gençler arasında, toplum arasında bir örgütlülük sağlamak için mücadele ediyoruz.
Çok zor değil, iktidarın ısrarla bizi çekmeye çalıştığı kafelere gitmemek, AVM’lere gitmemek de bir örgütlülüktür. Aynı şekilde popüler kültüre alet olmamak da bir örgütlülüktür. Israrla bizi çekmeye çalıştıkları madde bağımlılığına düşmemek, maddeyi kullanmamak bir örgütlülüktür. Toplumun da yapması gereken en önemli şey, bilinçlenmek ve bu özel savaş politikalarını teşhir etmek, buna karşı örgütlenmektir.
MA / Özgür Paksoy