HABER MERKEZİ - Türkiye'nin halkı zorla yerinden etmek amacıyla Kuzey ve Doğu Suriye'de altyapıyı hedef almasının savaş suçu olduğuna dair delilleri Daimi Halklar Mahkemesi'ne sunan hukukçu Ezio Menzione, "Türk hükümetinin Kürtlere karşı işlediği en korkunç suç budur" dedi.
Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nin son oturumunda kurulması kararı alınan ve sivil toplum örgütleri, hukukçular tarafından 24 Haziran 1979'da kurulan sivil bir inisiyatif olan Daimi Halklar Mahkemesi'nin (Permanent Peoples' Tribunal), 54'üncü oturumu, 5-6 Şubat’ta Brüksel'de yapıldı. Türkiye'nin 2018'den bu yana Kuzey ve Doğu Suriye'de işlediği "savaş suçları" gündemiyle düzenlenen oturumda, dünyanın pek çok yerinden katılan avukatlar, "Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'deki saldırılarının savaş suç kapsamında olduğuna dair delilleri" mahkemeye sundu. Mahkeme kararında, Türkiye'nin eylemlerinin Kürt kimliğini, varlığını ve kültürünü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu ve saldırıların uluslararası hukuka göre suç olduğu kaydetti. Kararda, uluslararası toplumun Türkiye'nin saldırılarına karşı durmadığı takdirde, Türkiye'nin saldırılarının soykırımla sonuçlanabileceği uyarısı yapıldı.
Türkiye'nin savaş suçu kapsamında değerlendirdiği eylemlerine ilişkin delilleri mahkemeye sunan ceza avukatı Ezio Menzione, mahkeme ve Türkiye'nin saldırılarını Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi. Türkiye'nin 2018'deki saldırılarına yönelik Daimi Halklar Mahkemesi'ne tanık olarak katıldığını belirten, şimdiki oturuma ise iddia sahibi taraf olarak katıldığını ifade eden Menzione, "Tıpkı şimdi olduğu gibi o zaman da Türk Hükümetinin Kürtlere karşı işlediği birçok savaş suçu vardı. Bu yıl, benden Türk hükümetini suç işlediğine dair kanıtı bulunan kişi olarak yer almamı istediler, ben de hemen 'Evet' dedim. Çünkü bu önemli. Mahkeme, Erdoğan'a ya da bakanlıklarına karşı herhangi bir karar vermiyor, ama siyasi ve tarihi olayları ortaya koyuyor ve uluslararası kamuoyunda çok çok iyi değerlendiriliyor. Kararları uluslararası ortamda çok sağlam bir duruş sergiliyor" ifadelerini kullandı.
'ROJAVA TÜRKİYE'DEKİ KÜRTLER İÇİN BİR ÖRNEK'
Kürtlerin yaşadığı duruma ilişkin bilgisi olduğunu, Kürdistan'ı dolaştığını, Kuzey ve Doğu Suriye deneyimini de bu sayede tanıdığını ifade eden Menzione, "Rojava'daki Kürtler IŞİD rejimini yendiler. Demokrasiye ihtiyacı olan bir sahnede yeni bir demokratik deneyim başlattılar ve bu harika bir deneyim. Rojava'nın Türkiye'deki Kürtler için bir örnek olduğu ve bu yüzden Erdoğan ve hükümeti tarafından bu kadar nefret edildiği de çok açık. Erdoğan ve hükümeti Rojava'nın demokratik deneyimini boğmak istiyor. Bu yüzden Türkiye'den Rojava'ya her gün bir saldırı var" diye konuştu.
'SALDIRILAR TÜM NÜFUSA YÖNELİK'
Türkiye'nin bölgeye yönelik saldırılarında altyapıyı hedef aldığını belirten Menzione, bir hastane ya da bir köy hedef alındığında saldırının etkisinin o alanla sınırlı kaldığını, ancak altyapının hedef alınması durumunda tüm nüfusun hedef alındığı belirterek, bunun savaş suçu kapsamında olduğunu kaydetti. Menzione, "Bu yüzden Swêdiyê'deki benzin istasyonu ve Alok su istasyonu üzerinde yoğunlaştım. O dönemde aslında Alok su tesisini bombalamadılar. Enerji santralini bombaladılar, çünkü su santralinin devam etmesini sağlayan enerji santraliydi. Her şeyden önce, bu sadece sivilleri ilgilendiriyor, çünkü her iki santral de askeri değildi, sivillere aitti. Askeri mücadele ile hiçbir ilgileri yoktu. Bu saldırılar bölgedeki tüm nüfusa karşı bir saldırıydı. Neredeyse 1 milyon kişi su, ışık ve enerji gibi temel ihtiyaçlardan mahrum kaldı. Büyük bir bölge olarak kabul edilebilecek Heseke şehrinde yaşayan herkesin temel ihtiyaçlarına saldırdılar" ifadelerini kullandı.
'KÜRTLERİ YERİNDEN ETMEK İSTİYOR, EN KORKUNÇ SUÇ BU'
Sivillere hizmet eden ve askeri niteliği bulunmayan altyapının hedef alınmasının temel amacının halkı zorla yerinden etmek olduğunu ifade eden Menzione, bu saldırılarla tıpkı 6 yıl önce Efrîn'de olduğu Kürt nüfusu yerinden etme amacı taşıdığını vurgulayarak, "Türkiye sınırının altındaki tüm kuşağı istiyorlar. Hedefleri bu ve eğer yapabilirlerse, Rojava'nın diğer kısmını da kazanmadan önce duracaklarını sanmıyorum. Bu da insanları yerinden etmek zorunda oldukları anlamına geliyor, Efrîn'de olduğu gibi. Yaklaşık 300 bin kişi köylerinden, şehirlerinden, evlerinden kaçmak zorunda kaldı. Aynı şey kuzey bölgesinde de yaşanıyor ve yaşanacak. Örneğin Alok su tesisine saldırı olduğunda, evlerini ve ailelerini terk etmek zorunda kalan, ille de yurtdışına değil, Suriye'nin diğer bölgelerine gitmek zorunda kalan insanların oluşturduğu uzun kuyruklar görmeye başladık. En büyük trajedi de bu. Gazze'de Filistinlilere neler olduğuna bir bakın, onları yerlerinden etmek istiyorlar ve edecekler de. Bu durumda Türk hükümetinin Rojava'ya ve Kürtlere karşı işlediği en korkunç suç budur. Özerk yönetimin demokratik deneyimini durdurmak istemesi de bunun bir parçası, tabii ki ikisi birbiriyle ilişkili. Ama ben yerinden edilmeyi şu anın en büyük kronik sorunu olarak görüyorum" diye konuştu.
'BEDELİNİ ÇOK AĞIR ÖDEYECEKLER'
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırı için Suriye Millî Ordusu'nu (SMO) organize ettiğinin altını çizen Menzione, "Cihatçıları destekliyorlar çünkü Rojava'da Kürtlere karşı, Kürt deneyimine karşı bir ele ihtiyaçları var. Buna mecburlar ve bu yardımın bedelini ödeyecekler. Onlar kukla cihatçıları kullanmayı tercih ediyorlar, ben onlara, kukla cihatçılar diyorum, çünkü onların herhangi bir özerkliği yok. Onlar sadece Türk Hükümeti'nin elinde bir araç. Ve bunun bedelini ödeyecekler, sadece para olarak değil, siyasi olarak da çok ağır bir siyasi bedel ödeyecekler" şeklinde konuştu.
ULUSLARARASI SESSİZLİK
Uluslararası sessizliğe dikkati çeken Menzione, bu sessizliğin Daimi Halk Mahkemesi'nde oldukça net bir şekilde ortaya çıktığını söyledi. Bu sessizliğin Suriye'deki ABD, Türkiye ve İsrail anlaşmasından kaynaklandığını ifade eden Menzione, Suriye'nin 3 parçaya bölüneceğini, bir parçasının İsrail'e, bir parçasının Türkiye'ye kalacağını Şam'a ise ne olacağını kestiremediğini kaydederek, "Tabii ki şimdi tüm bu durum hakkında sessiz kalmak zorundalar. Türk hükümetinin baskı yapmasına ve Rojava deneyimini sona erdirmeye çalışmasına izin verdiler" dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin onayı olmadan Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik saldırısının uluslararası hukuk ihlali olduğuna işaret eden Menzione, BM'nin bloke olduğunu, bu yüzden de Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin de bir kriz içinde olduğunu ifade etti.
Saldırıların durmasının yolunun Özerk Yönetimin tanınmasının sağlanması olduğunu, bunun için bir kampanyanın başlatılması gerektiğini ifade eden Menzione, şunları söyledi: "Önemli olan şeylerden biri de uluslararası çevrenin neler olup bittiğini bilmesini sağlamak. Çünkü burada, İtalya'da, neler olup bittiğini bile bilmiyoruz. Ben de İngilizceye çevrilmiş Türk ajanslarını okuyorum. Türkiye'de bile başka yerlerde olan bir şey olarak görülüyor. Bu nedenle sadece Türkiye Kürdistanı'nda değil, tüm Türkiye'de insanlara her gün uluslararası suçlar işleyen, insan haklarına karşı suçlar işleyen, bombalayan bir saldırganlık olduğunu anlatmak çok ama çok önemli. İnsanları bilgilendirmek için çabalarınızı iki katına çıkarmalısınız. Çünkü bilgi en önemli kısımdır. O zaman bizim girişimlerimizi takip edecektir."
MA / Hîvda Çelebi