Siyaset Bilimci Aytaç: Çağrı Ortadoğu’daki güç dengelerini etkileme potansiyeline sahip

img
MÊRDÎN - Abdullah Öcalan’ın çağrısını değerlendiren Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, “Öcalan’ın çağrısı yalnızca Türkiye’nin iç siyasetini değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki güç dengelerini ve bölgesel Kürt siyasetinin geleceğini de etkileme potansiyeline sahip” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) İmralı Heyeti tarafından 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” başlığıyla paylaşılan tarihi çağrısı dünyanın gündemine oturdu. 
 
Abdullah Öcalan’ın çağrısı kamuoyunda tartışılmaya devam ederken, Barış Akademisyenlerinden Siyaset Bilimci Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç, Abdullah Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
 
Öncelikle çağrıyı bir bütün olarak nasıl değerlendirirsiniz?
 
Öcalan’ın çağrısı, tarihsel bağlamı ve sunduğu perspektif açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. DEM Parti heyeti tarafından Kürtçe ve Türkçe olarak okunan bu çağrı, hem içeriği hem de hitap ettiği kesimler bakımından çok katmanlı bir metin niteliğindedir. Çağrının temel eğilimini, çatışma ve şiddet zemininde gelişmiş bir süreci siyasi ve hukuki bir çerçeveye taşıma yönündeki bir irade beyanı olarak belirlemek mümkündür. Daha önce de ateşkes, barış ve çözüm süreçlerine ilişkin farklı girişimler olmuşsa da, ilk kez PKK’nin feshi yönünde doğrudan örgütün lideri olarak tanınan isimden açıklama gelmesi, bu çağrıyı önceki girişimlerden farklı kılmaktadır. Elbette devlet kanadından da bu netlik ve aleniyetle bir çağrı gelmesi bakımından başka bir ilkle birlikte düşünülmesi gereken bir durum bu.
 
Ek olarak çağrı, yalnızca bir fesih ve silah bırakma iradesi ortaya koymakla kalmamakta, aynı zamanda demokratik toplum ve siyaset alanlarının güçlendirilmesi gerekliliğine de dikkat çekmektedir. Metinde, bu dönüşümün yalnızca bir siyasal bir tercih meselesinden ibaret olmadığı, aksine tarihsel ve sosyolojik bir zorunluluk olarak formüle edildiği görülmektedir. Bu bağlamda çağrı, hem çatışma sürecinin sona erdiğini ilan eden hem de yeni dönemde Kürt siyasal hareketinin mücadele biçimlerini siyasi ve toplumsal alanlarda nasıl inşa etmesi gerektiğine dair yön tayin eden bir niteliğe sahiptir.
 
Bu değerlendirmeler ışığında, Öcalan’ın çağrısı, bir niyet veya temenni beyanının ötesine geçmekte, Kürt siyasetinin dönüşümüne dair bir stratejik yönlendirme olarak da okunması gerekli hale gelmektedir. Dolayısıyla bu çağrının etkilerini analiz etmek için, diğer siyasal aktörlerin tepkileri, hukuki süreçler ve demokratik alanın genişleyip genişlemeyeceği gibi dinamikleri de dikkate alan daha kapsamlı bir tartışma gerekli hale gelmektedir.
 
Sizce Abdullah Öcalan'ın çağrısında öne çıkan vurgu nedir? 
 
 
Bu değerlendirmeler ışığında, Öcalan’ın çağrısı, bir niyet veya temenni beyanının ötesine geçmekte, Kürt siyasetinin dönüşümüne dair bir stratejik yönlendirme olarak da okunması gerekli hale gelmektedir.
 
Çağrının geniş kapsamı ve çok katmanlı yapısı dikkate alındığında tek bir vurguya indirgenmesi kolay değil. Yine de değişik açılardan önem taşıyan ve vurgulanması gereken boyutları aydınlatmaya yarayacak bir yönlendirici ilke tayin edebilir. Bu ilkenin, çağrının son cümlesinden hareketle, “ortak yaşam” arzusu olduğunu kanaatindeyim. Elbette bununla yüzeyde görünen anlamıyla sadece bir arada var olma niyetini, yani bıraktığımız yerden aynen devam etme türünden bir şey kastedilmiyor. Daha çok sürdürülebilir bir birlikteliğin gereklerine uyarlanmış yeni bir ortak yaşam modeli işaret edilmek isteniyor. Bu durum metne bir çağrı olmanın yanı sıra bir de “teklif” olma niteliği yüklüyor.
 
Nasıl bir teklif?
 
Bu teklifin, güvenlikçi devlet politikaları ve güncel siyasi atmosferle bağlantılı bir yanıt niteliğinde olduğu görülmektedir. Devlet Bahçeli’nin “beka” söylemiyle başlattığı ve iktidarın “Terörsüz Türkiye” şiarıyla sahiplendiği süreç, devlet açısından iç cephenin güçlendirilmesi stratejisine dayanarak ilerletilmiş ve bugünkü aşamaya gelinmesini mümkün kılmıştır. Çağrı, bu sürecin bir bileşeni olarak okunabilir; hem iktidarın beklentilerine bir cevap olma hem de barış ve demokratik toplum önerisiyle ortak yaşam fikrini derinleştirmeyi amaçlayan bir teklif olma niteliği buradan ileri gelmektedir.
 
Çağrı metni ilk olarak, örgütün bir şiddet yüzyılı olarak tanımlanan 20’nci yüzyılın ürünü olduğu ve bu dönemdeki reel sosyalizm anlayışının etkisi altında şekillendiği saptamasıyla dikkat çekiyor. Bu çerçevede PKK, tıpkı IRA veya ETA gibi, içinde doğduğu tarihsel koşullarla var olmuş, ancak artık misyonunu tamamlamış bir yapı olarak sunulmaktadır. Örgütün varlığını sürdürebilmesi için gerekli toplumsal ve siyasi dinamiklerin günümüz koşullarında değiştiği savunulmaktadır. Bu noktada, Öcalan’ın çağrısının dayandığı temel önermelerden biri ortaya çıkmaktadır: Silahlı mücadelenin günümüz koşullarında artık sürdürülebilir olmadığı ve Kürt siyasetinin yeni bir yönelime ihtiyaç duyduğu…
 
Bu tarihsel analiz, çağrının somut içeriğini oluşturan PKK’nin feshedilmesi ve silah bırakılması talebini gerekçelendirmektedir. Hükümetten gelen, örgütün kayıtsız şartsız silah bırakması ve kendini feshetmesi isteğini, Öcalan bu çağrıda geliştirilen PKK’nin tarihsel bağlamı içinde tükenmiş bir yapı olduğu teziyle desteklemektedir. Bu nedenle, “PKK kongre ile toplamalı ve kendini feshetmeli” çağrısı, siyasi ve sosyolojik bir zemine oturtularak sunulmaktadır.
 
Metnin yalnızca bir çağrı değil, aynı zamanda bir teklif olarak görülmesi gerektiğini düşündüren unsurlardan biriyse, geçmişte tartışılan siyasi çözüm stratejilerinin ele alınış biçimidir. Çağrıda ayrı ulus-devlet, federasyon veya idari-kültürel özerklik gibi öneriler eleştirilmekte ve “aşırı milliyetçi savrulmalar” olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, sürecin bölünme veya parçalanma ihtimali içerdiğinden endişelenen kesimlere yönelik bir güvence niteliğinde. Başka bir açıdan bakıldığındaysa, Kürt siyasetinin önümüzdeki dönemde mevcut siyasal yapı içinde oynayacağı rolü yeniden tanımlamak için bir zemin oluşturma amacına hizmet etmektedir.
 
Kürt siyaseti açısından da önemli mesajlar bulunuyor…
 
Bu bağlamda Öcalan, Kürt hareketinin şiddet yöntemlerini terk ederek demokratik ve meşru mücadele biçimlerini benimsemesini önermektedir. Bunun bir gereği olarak da, çağdaş topluluklar gibi “devlet ve toplumla gönüllü bütünleşme” gerekliliğini öne sürmektedir. Ancak bu bütünleşmenin niteliği konusunda somut bir belirleme yapılmamaktadır.
 
Metinde demokratik yollar ve ortak yaşam vurgusu ön plana çıkmaktadır. Ancak Kürt siyasetinin bu yeni koşullar altında nasıl bir yapı kazanacağı önemli bir soru işaretidir. Temel bir ilke olarak savunulan “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma”, bu minvalde kimliklere saygı, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı temelinde şekillenen bir demokratik toplum önerisi biçiminde somutlaştırılmaktadır. Burada, her kesimin kendi sosyo-ekonomik ve siyasi yapılanmasını oluşturabileceği bir çerçeve işaret edilmektedir. Fakat bu noktada kritik bir problem ortaya çıkmaktadır: Geçmişin ulus-devlet, federasyon veya özerklik türünden teritoryal (bölgesel) çözümler eleştirilip milliyetçi savruluşlar olarak reddedildikten sonra “uygun sosyo-ekonomik ve siyasi yapı” içinde gerçekleşecek demokratik kimlik inşası hangi model üzerinden yürütülecektir?
 
Üstelik kendisi de 20. yüzyıl koşullarında üniter bir ulus-devlet olarak inşa edilen günümüz Türkiye’sinde “yerli ve milli oluş” çerçevesinde yeniden tanımlanan Türk kimliği kapsamında, demokratik bir kimlik kurgusu nasıl bir somutluk kazanacak? İmralı’dan gelen çağrının muhataplarında yankı bulması halinde en temel tartışma konularından biri, bu yeni demokratik düzenin nasıl şekilleneceği olacak gibi. Bu bağlamda hem Kürt siyasetinin hem de devletin geliştireceği tepkiler belirleyici olacaktır.
 
Abdullah Öcalan'ın çağrısından sonra Türkiye ve Ortadoğu açısından ne tür bir öngörüde bulunabilirsiniz?
 
Öcalan’ın çağrısı yalnızca Türkiye’nin iç siyasetini değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki güç dengelerini ve bölgesel Kürt siyasetinin geleceğini de etkileme potansiyeline sahiptir. Ancak çağrı metninin doğrudan bir çözüm planı sunmaktan çok, belirli bir siyasal çerçeve önerisi ve genel bir yönelim değişikliği sunduğuna dikkat edilmelidir. Bu çerçevede olası etkileri üç temel düzlemde değerlendirmek mümkündür: 1’incisi Türkiye iç siyaseti, 2’ncisi Kürt hareketinin dönüşümü ve 3’üncüsü Ortadoğu’daki jeopolitik dengeler.
 
 
Öcalan’ın çağrısı yalnızca Türkiye’nin iç siyasetini değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki güç dengelerini ve bölgesel Kürt siyasetinin geleceğini de etkileme potansiyeline sahiptir.
 
Öncelikle, geçmişteki çözüm deneyimleri göz önüne alındığında, meselenin yalnızca “terör” veya “beka” söylemi çerçevesinde ele alınmasının kalıcı ve etkili bir çözümün önünü açamayacağı açıktır. Bu bağlamda muhalefetin tutumu ve beklentileri kritik bir önem taşımaktadır. Muhalefet için de böyle bir sürecin ilerlemesinden rahatsız olan ve toplumsal hoşnutsuzluğu oya tahvil etmeye çalışan kesimler olsa da, bunların şimdilik güçlü bir siyasi aktör olmanın uzağında olduğu söylenebilir.
 
Muhalefetin ana gövdesi ise sürece nispeten destekleyici bir yaklaşım sergiliyor. Çağrı metni, Türkiye’de “demokratik toplum” meselesini “barış” ile ilişkilendirerek, kimlik farklılıklarının eşit saygı ve değer görmesi ile bunların uygun bir sosyo-ekonomik ve siyasi yapı kazanması ilkeleri ekseninde ele almaktadır. Ancak Türkiye’de muhalefetin demokrasi talepleri daha çok “yaşam tarzı kaygıları” ve bununla bağlantılı olarak “başkanlık sistemine karşıtlık” merkezinde şekillenmektedir. Pratik politika açısından bu bakış açısının kendisini Erdoğan karşıtlığı üzerinden ifade ettiği de bir gerçek. Önceki çözüm sürecinin başarısızlığa uğramasında, iktidarın hükümet sistemini dönüştürme ve başkanlık rejimine geçiş politikalarına karşı yapılan muhalefetin belirleyici bir rol oynadığı unutulmamalıdır.
 
Kürt hareketinin yaşayacağı dönüşüme, şiddetin sonlanması ve güvenlik eksenli beka söyleminin nesnesi olmaktan çıkması açısından bakınca, sürecin tartışmasız bir önem taşıdığı görülmektedir. Bunun ülkede genel özgürlük ortamına yapacağı katkıları ve demokrasi üzerindeki uzun vadeli birikimli etkilerinin olumlu olacağı açık.
 
Kısa vadedeyse, Kürt hareketinin Türkiye’nin demokratik güçleri içindeki yerinin tayin edilmesindeki göreli olarak gerilimli bir pozisyonun açığa çıkması ihtimali vardır. Süreç önemli bir terslikle karşılaşmadan ilerlerse, söz konusu gerilimin barışçıl çözüm sürecinin yürütücü gücü olan Cumhur İttifakı bileşenlerinin siyasi beklentileri ile demokratik muhalefetin geliştirdiği beklentileri dengelemek önem kazanacaktır. Bahçeli “Barıştan herkes kazanır” demişti. Elbette Türkiye’nin de Ortadoğu’daki bölgesel siyasette belli kazanımları olacaktır. Ancak Cumhur İttifakı’nın beklentilerinin bununla sınırlı olmadığı, iç cephe olarak tarif ettikleri “kardeşlik hattı” ile güçlü ve büyük Türkiye davasının lideri olarak Erdoğan’ın başkanlık konumunun korunması arasında güçlü bir ilişki kurulduğu da açık bir gerçek.
 
Bu gerilimli sürecin yönetimi, Kürt hareketinin yeni siyasi dengeler içinde nasıl konumlanacağı ve yaşayacağı dönüşümün yönünün belirlenmesinde etkili olacaktır. Nitekim muhalefetin toplumsal tabanının Erdoğan karşıtlığı üzerinden gelişmekte olan çözüm sürecine yabancılaştırılması ve giderek statükocu bir tepkinin öznesi hâline getirilmesi de pekâlâ mümkün. Bu bağlamda, özellikle muhalif güçler içinde gelişen statükocu ve değişim karşıtı tepkiler ile Türkiye’de özgürlükçü ve gerçek bir demokratik dönüşüm özlemiyle iktidar politikalarına mesafelenen kesimlerin tepkileri arasında ayrım gözetmek büyük önem taşımaktadır. Örtülü veya açık bir statükoculuğun, uzun vadede demokratikleşmeyi sağlayabilecek böylesi bir gelişmenin önüne engel çıkarması riski mutlaka dikkate alınmalıdır. Barışın, muhalefetin demokratik kesimlerini de içeren geniş kapsamlı bir toplumsal mutabakat zemininde yeşerebilmesi için sürecin şeffaf bir biçimde yürütülmesi ve toplumun doğru bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
 
Ortadoğu’da değişen dengeler ve Türkiye’nin bu süreçte kendini yeniden konumlandırması en başından beri sürecin ilerletilmesinde kilit rol oynayan konulardan biri oldu. Barış yönünde atılan adımın bölgede kronikleşen şiddet dinamiklerinin çözülmesinde önemi bir adım olacağı açık. Ancak bölge devletleri arasındaki ilişkiler açısından bakınca tablonun henüz çok net olduğunu düşünmüyorum. Suriye’de yaşanan değişim, İran’ın bölgede etkili bir güç olmaktan çıkmasının yarattığı jeopolitik fırsatlar ve İsrail’in izlediği yayılmacı dış politika karşısında hükümetin Türkiye’de bir “iç cephe” kurma ve Kürt sorununun barışçıl çözümünü de bu çerçevede konumlandırmak istemesi bilinen bir gerçek. Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak dünya siyasetinde güç kazanma hedefiyle bu “iç cephe” inşa etme politikası uyumlu gibi gözüküyor. Öte yandan, Suriye’de YPG’nin konumu ve geleceği devletin öncelikli güvenlik hassasiyetleri arasında yer alıyor. Bu konuda belli açıklamalar gelmekle birlikte henüz bir netlik oluşmuş da değil. Son olarak, Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetimi’nin de çağrı karşısında olumlu bir tutum içinde olduğu ve sürece katkı yaptığı anlaşılıyor. Tüm bunlar bir yana, 40 yılı aşkın bir süredir devam eden bir çatışma dinamiğinin barışçıl bir şekilde sonuçlandırılmasının şiddet ve savaşlardan yorgun düşmüş Ortadoğu halkları adına önemli bir kazanım olacağını söylemek yanlış olmaz.
 
Kamuoyunda özellikle devlet kanadının atması gereken adımlara ilişkin tartışmalar var. Bu anlamda devletin atması gereken adımları sıralayacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
 
Devletin bu konudaki tutumu, önceki çözüm süreciyle ilgili deneyimlerinden ötürü, ziyadesiyle ihtiyatlı görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’nin 8. Olağan Kongresi’nde bu süreçle ilgili yaptığı değerlendirme, söz konusu tutumu iyi özetliyor: “En iyiyi ümit etmek, en kötüsüne hazır olmak.” Dolayısıyla, kayıtsız şartsız silah bırakılmasını ve örgütün kendini feshetmesini sürecin geliştirilmesi açısından tartışmaya açık olmayan bir ön koşul olarak belirlemiş durumdalar. Bir çözüm inisiyatifi geliştirmiş olmalarına rağmen, bugüne kadar uygulanan politikalarda bir değişiklik yapma yoluna gitmemelerini bu çerçevede anlamak mümkün gözüküyor. Tutuklamaların, kayyım atamalarının ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin varlığını, devam eden “terörle mücadele”nin doğası gereği kaçınılmaz önlemler olarak savunuyorlar. Hatta bu politikaları, kararlılıklarının bir göstergesi olarak öne sürüyorlar.
 
Çağrı metninin hükümet kanadının taleplerini karşılayan bir nitelikte olduğunu, Efkan Ala’nın “Biz sonuca bakarız” yönlü açıklamasından da anlayabiliyoruz. Çağrının bu şekliyle kendisinden beklenen sonuçları verinceye ve “güven sorunu” aşılıncaya kadar, hükümet kanadından yeni bir adım beklemek bu açıdan gerçekçi görünmüyor. Nitekim Cumhurbaşkanı, kongrede yaptığı konuşmada “daha sağlıklı bir tartışma zemininin kurulması” için ön koşulların karşılanması gerektiğini özellikle vurguladı. Ancak, bu aşamaya ulaşıldığında, sorunun çözümü için gerekli siyasi ve hukuki girişimlerin hükümet tarafından da başlatılması gerektiği; dolayısıyla, mevcut politikaların değişmesi işin mantığı gereği beklenilebilecek bir şey.
 
AHMET MURAT AYTAÇ KİMDİR?
 
1971 Mardin doğumlu olan Ahmet Murat Aykaç, 2001-2017 yılları ardında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Yrd. Doç. olarak görev yaptı. "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı barış bildirisini imzaladığı için 2017'de KHK ile görevinden ihraç edildi. 2023 yılında mahkeme kararıyla tekrar görevine iade edildi. Ailenin Serencamı, Kitlelerin Ruhu adlı eserleri kaleme almanın yanı sıra Göçebe Düşünmek adlı kitabın ortak editörlüğünü yaptı. Siyaset felsefesi, demokrasi kuramı ve siyasal davranış alanlarında makaleler, kitap bölümleri ve gazete yazıları yazdı.
çalışmalarını bu alanlarda yürütmeye devam ediyor.
 
MA / Ahmet Kanbal

Diğer başlıklar

25/10/2025
09:06 'KYK yurtlarında güvende değiliz, öz savunmayı örgütlemeliyiz'
09:06 Yüzölçümü 290 kilometrekare olan ilçenin yarısı GES ve maden işgali altında!
09:05 Filistinli Dr. Saidoğlu: Trump'ın planını onaylayanlar kolonyal projenin destekçisidir
09:04 Doğan Erbaş: Entegrasyon çözümün formülüdür, devleti de değiştirecektir
09:00 25 EKİM 2025 GÜNDEMİ
24/10/2025
22:53 DEM Parti Çocuk Komisyonu: Çocuk adalet sistemi sil baştan düzenlenmelidir
22:17 Heskîf’teki talan 'Keypa 12500' oyunuyla canlandırıldı
21:54 Colemêrg Barosu ırkçı söylemlere karşı suç duyurusunda bulunulacak
21:27 30 yılın ardından Şêxmeqsûd’da coşkuyla karşılandılar
20:53 TELE1'e kayyım atanmasına Özel'den tepki
20:42 TELE1'e kayyım atandı
20:06 ‘Demokratik Sosyalizm’ panelinde Zeki Bayhan’ın mesajı okundu
19:36 2 gün süren DEM Parti MYK'si sona erdi
19:16 223 işçi eylemi 86’ıncı gününde: Demokrasi sandıktır
19:08 Katledilen Cansever Sucu’nun ilk duruşması görüldü: Fail ailesini de tehdit etti
18:58 Ekinci’nin taziyesine kitlesel ziyaret
18:13 Rojin Kabaiş paylaşımlarına getirilen ‘erişim’ engeli protesto edildi
18:07 Amed ve İstanbul’da 8 genç tutuklandı
17:59 Wan’da şüpheli kadın ölümü
17:33 TPİ İşçileri: Hakkımızı çalandan hesap soracağız
17:25 Komisyon Fidan ve Tunç’u dinleyecek
17:01 Adana'da bir genç tutuklandı
16:58 Entübe edilen Gazeteci Aykol uyutulmaya devam edilecek
16:49 Sönmez’e memleketinde kitlesel ziyaret
16:47 İstanbul'da vapur ve teleferik seferlerine hava muhalefeti engeli
16:12 RTÜK Başkanlığı'na Mehmet Daniş seçildi
15:32 Amed Büyükşehir'de 'katılımcı bütçe' oylamasında 3 proje seçildi
15:19 Çiğli Belediyesi'nde memurlar iş bıraktı
15:18 Koma Amed Elçi'yi vurulduğu yerde andı
14:53 'Asker ve polis kontrol noktalarındaki keyfi baskı ve ihlallere son verilsin'
14:43 Saliha Aydeniz: Devlet Sayın Öcalan'ın özgürlüğünü sağlamalı
14:40 Eylem takibi yapan gazetecilerin davasında mütalaa hazırlanacak
14:36 Süreç tartışmaları ve büyüyen özgürlük mücadelesi
14:28 Amedspor: Hedefimiz Süper Lig
13:48 Erdoğan'a göre sınır ötesi tezkere 'ülke bekası' için
13:09 Muğla'da mülteci botu battı: 14 ölü
12:56 Foça’da sel: Doğanın tahribatının sonucu
12:17 CHP kurultayı davasında karar açıklandı
12:12 Gazeteci Öznur Değer'e Rojin Kabaiş soruşturması
11:14 Amed’de ‘kentsel dönüşüm’ çalıştayı düzenlenecek
10:58 Van M Tipi Cezaevi’nde şüpheli ölüm
10:49 Jandarma dini vecibeleri engelledi, kaymakam taziye evi vermedi
10:12 Heskîf’in tarihi ‘Keypa 12500’ isimli tiyatro oyunuyla canlandırılıyor
09:45 Koma Amed üyeleri: Konseri Newroz coşkusuyla vereceğiz
09:36 Çin ile ABD arasındaki değerli toprak madeni gerilimi!
09:33 Xana Axpar'da kaza: 1 ölü, 3 yaralı
09:27 İstanbul’da ev baskınları: En az 9 genç gözaltında
09:20 ‘Kız ortaokulları’ tepkisi: Yaşam tarzına müdahale
09:11 Ortak bir mücadele için Esenyurt mitingine çağrı
09:04 Öztürk: Devlet işlerini mali müşavirlere yüklüyor, yasal düzenleme yapılmalı
09:01 Abdullah Öcalan'ın perspektifinde demokratik entegrasyon
09:00 24 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:50 Engellenen Abdullah Öcalan röportajının ikinci bölümü yayınlandı
07:48 TELE1’e 'casusluk' baskını: İmamoğlu hakkında soruşturma
23/10/2025
23:31 Kerkûk'te Kürt çiftçilerin arazilerini işgal etme girişimi
22:51 DBP’den kadın gazetecilere yönelik artan baskılara karşı açıklama
22:14 Amedspor yönetiminden İsmail Beşikçi’ye ziyaret
21:43 Rojin Kabaiş paylaşımlarına erişim engeli
21:30 Amedspor yeni yönetim kurulu görev dağılımını belirledi
21:06 Gülcan Budak’ın cenazesi 9 yıl sonra teslim alındı
20:35 Uyuşturucu satıcılarının öldürdüğü Kabak için anma
20:15 Cinsel saldırı davasında fail yine tutuklanmadı
20:03 Yanarak hayatını kaybeden Mustafa Eti için eylem
19:54 11'inci Yargı Paketi'ne 'çocuk' tepkisi
19:30 Öğrencilerden Rojin Kabaiş için sahilde yürüyüş
18:44 223 işçi direnişte: Wan emeğe sahip çıkıyor, kayyıma hayır diyor
18:34 Gazeteci Dilan Babat'a Rojin Kabaiş soruşturması
18:25 Koma Amed, Amedspor taraftarlarıyla buluştu
17:45 İzmir'de sağanak yağış: Foça'da 1 kişi kayıp
17:23 Amed’de Medya Eğitim Çalıştayı
17:04 Serhat’ta 700 bin ağaç tohum topladılar
16:48 Rojin Kabaiş dosyasında yurt ve Üniversite soruşturması ayrı yürütülecek
16:31 DEM Parti Wan'da iki aileyi barıştırdı
16:30 YJA Star'lı Sultan Ete'nin taziyesine kitlesel ziyaret
16:26 Katı atık tesisinde patlama
15:42 Gazeteci Aykol'un hayati riski devam ediyor
15:28 Wan depreminde yaşamını yitirenler anıldı
14:58 'Savunma üzerinde 10 yıldır baskılar devam ediyor'
14:46 Belediye Eşbaşkan Neslihan Şedal'ın duruşması ertelendi
14:30 Gazeteci Akdeniz hakkında tahliye kararı
14:20 ESP'den cezalara tepki: Birleşik mücadeleyi büyütelim
14:07 Sêrt’te tecavüz davası: Failin tutuklanması talebine ret
13:54 Serra Bucak ile Doğan Hatun’dan Koma Amed’e karşılama
13:42 Ahmet Türk, kayyıma gerekçe yapılan davadan beraat etti
13:26 Koma Amed üyeleri, Amed'de şarkılarla karşılandı
12:13 Amed ve Besta'da operasyon
12:12 Engellenen Abdullah Öcalan röportajı 28 yıl sonra yayınlandı
11:38 'Halk DAİŞ zihniyetli örgütlenmelere alan açmamalı'
11:00 DEM Parti MYK'si toplandı
10:51 İmralı Heyeti-Erdoğan görüşmesinin tarihi belli oldu
10:48 Polisin gençleri darp ettiği anın görüntüleri ortaya çıktı
09:47 Dargeçit belgeseli: Kuyudan çıkardığımız kemikleri unutmayacağız
09:37 Yoğun bakımdaki gazeteci Aykol tutsakların sesi olmaya devam ediyor
09:37 'Yargı kararlarıyla Koza Altın'ın önü açılıyor'
09:31 İmralı Heyeti tutsak siyasetçileri ziyaret etti
09:19 Yıldız Önen: Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşmez
09:19 Koma Amed konserine davet
09:18 'Savaşa karşı barış konuşulsun, vicdani ret tanınsın'
09:10 Rojin Kabaiş dosyası: Soruşturmanın genişletilmesini talep ettik
09:09 Akademisyen Berwarî: Türkiye savaşı seçerse bu kimsenin çıkarına olmaz
09:09 Kirmançkîyle gölge oyununa hayat veriyor
09:08 'Kalıcı bir barış isteniyorsa tüm tutsaklar serbest bırakılmalı'
09:07 'Asimilasyona karşı Kürtçe yayıncılık daha güçlü desteklenmeli'
09:06 Sürecin 'kilit' kavramı: Demokratik entegrasyon nedir?
09:00 23 EKİM 2025 GÜNDEMİ
22/10/2025
23:55 Dêrazor’da DAİŞ'liler yakalandı
23:51 Mereş'te 2 kadın katledildi
23:30 İmralı Heyeti, Erdoğan ile görüşecek
23:19 Bingazi'de bir araç içinde 7 çocuk cenazesi bulundu
21:43 Cegerxwîn mezarı başında anıldı
20:50 Sayıştay'a 5 üye seçildi
20:04 İnanç ve kültür buluşması: Dêrsim mücadelesinden vazgeçmemeli
20:01 Öğrencilerden hukuksuz aramalara karşı protesto
19:57 Kadınlaran Rojin Kabaiş için adalet çağrısı
19:16 KHK eylemi 343'üncü haftasında: Mağduriyetler giderilsin
19:03 Öğrencilerden Rojin Kabaiş eylemi: Bu intihar değil cinayettir
18:36 Îlham Ehmed: QSD'nin entegrasyonu önemli bir adım olacak
18:23 Cenevre eylemi 248'inci haftasında
18:00 Dêr Hafir’e yeniden saldırı
17:39 Dünyaca tanınan 700 isimden 'yapay süper zeka' uyarısı
17:18 Guterres: İran idam cezasına son vermeli
17:14 Amed kitap fuarı 5’inci gününde
17:11 Polis Adana'da bir genci darp ederek gözaltına aldı
16:49 İHD’den kayyımın attığı 223 işçi için Meclis’e mektup
16:42 Wan’da taziyelere kitlesel ziyaret
16:28 Basın meslek örgütleri: LGBTİ+ haberciliği suç değildir
16:25 İslam’da toplum ve kadın tartışıldı
16:24 Trabzon’da iki kadını katletme girişimi
15:14 İBB soruşturmasında 210 kişi ifadeye çağrıldı
15:09 Güren'e memleketinde coşkulu karşılama
14:59 SES’ten promosyon ihalesinin gizlenmesine tepki
14:26 Gazeteci Aykol'un hayati tehlikesi devam ediyor
14:17 Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’nün sahipleri açıklandı
14:04 Kayyımdan çalışanlara sendika değiştirme dayatması!
14:01 CHP’nin tüm il kongrelerinin iptali istendi
13:23 Belçika’da demiryolu çalışanlarından grev kararı
13:01 Rûdaw TV ekibine saldıran Kızmaz’a 7 ay ‘ceza’
11:32 Gabar’da talanı görüntüleyen yurttaşın telefonuna asker el koydu!
10:55 Köln yürüyüşüne çağrı
10:45 İran Devrim Muhafızları Komutanı Bağdat’ta
10:43 Taziye evine kilit vuruldu: Barıştan söz edip zulme devam ediyorlar
10:23 Sêrt’teki tecavüz davasının duruşması yarın
10:22 Lice Katliamı: 6 aylık bebeğin, 80 yaşındaki dedenin hesabı sorulmadı
09:54 Bakanlıktan ilkokul öğrencilerine ‘çalışma hakkı' dersi
09:39 Ekolojist Aysu: Küresel ısınma durdurulmazsa su krizi çözülemez
09:19 'Sürece rağmen cezaevlerinde zulüm sürüyor'
09:15 8 tutsağın tahliyesine engel: Kırşehir S Tipi kimseyi tahliye etmiyor
09:11 ‘Tehdit’ değil, yeniden inşa gücü
09:10 Yaralı askerin tazminatı bakanlık yerine ailelere kesildi!
09:08 Dêrsim kültürünü keçeyle nakşetti