İSTANBUL - Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesini protesto etmek için eyleme katıldıkları için yargılanan 10 gazeteci, 2 siyasetçi ve 2 genç hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü. Dava, mütalaanın hazırlanması için ertelendi.
Türkiye’nin SİHA saldırısı sonucunda katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için 21 Aralık 2024’te İstanbul’da düzenlenen eyleme katıldıkları için haklarında dava açılan 10 gazeteci, 2 siyasetçi, 2 genç hakkın açılan davanın ilk duruşması görüldü. 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya yargılananlar ve avukatları katılırken Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), DİSK Basın –İş, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) temsilcilerinin de aralarında olduğu çok sayıda gazeteci katıldı.
Gazeteciler Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Yeni Yaşam gazetesi çalışanları Enes Sezgin, Osman Akın, Can Papila, Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Pınar Gayıp, Mücadele Birliği gazetesi muhabiri Serpil Ünal, siyasetçiler Hacı Ugiş, İmam Şenol hakkında “örgüt propagandası yapmak” ve “toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet” iddiasıyla; gazeteciler Zeynep Kuray, Yadigar Aygün, Mahsun Sağlam ile Pelin Laçin, Yağmur Filiz hakkında ise “toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet” iddiasıyla açılan dava başladı.
Duruşmada ilk olarak mahkeme heyeti, “Toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet” iddiasıyla yargılananlar hakkında “görevsizlik” kararı vererek, ilgili Asliye Mahkemesi’ne gönderilmesi yönünde hüküm kurdu.
Can Papila, gazetecilik mesleğinin halkın denetim ilişkisini sağladığını ifade etti. Papila, “Bu zemin önemlidir ve zeminin sağlanması lazım. Bu anlamda Nazım ve Cihan’ın duruşmasına katıldık. Burada ise gözaltına alındık. İlk uyarı esnasında müdahale ve gözaltı işlemi yapıldı. Dağılacak bir alan da yoktu. Dağılmak için süre de verilmedi. Propaganda yaptınız diyor, ama kimin propagandasını yaptığımız belli değil. Bu nedenle beraatımı talep ediyorum” dedi.
Gülistan Dursun ise “Öldürülen iki gazeteciyi anmak anayasal hakkımızımdır. Eylem başlamadan darp edilerek, gözaltına alındık. Atılan sloganların ise bir suç teşkil etmediğini düşünüyorum” diye belirtti.
‘ALANA VARMADAN GÖZALTINA ALINDIK’
Avukat Ferat Boğatekin Gülistan Dursun’a, “Basın açıklaması yapılmadan önce polisler kimliğinizi aldı mı” diye sordu?
Gülistan Dursun ise “Önceden kimliğimiz alındı. Basın açıklaması yerine varmadan gözaltına alındık. Ablukaya alındıktan sonra uyarı yapıldı ve ayrılmamıza izin verilmedi” dedi.
‘BOYNUM SIKILDI’
Olay gününü anlatan Hayri Tunç, “İşkence ve darp edilerek gözaltına alındık. Suriye’de iki gazetecinin öldüğünü ulusal ve uluslararası basın kuruluşlarından öğrendim. Dağılın çağrısı yapılmadı, eylem alanına uzak bir alanda kimliğimiz alındı. Bize dağılacak alanda bırakılmadı. Ters kelepçe yapıldı. Küfür, hakaret edildi. Boynum sıkıldı” diye konuştu.
Hacı Ugiş de “Daştan ve Bilgin’in haberini sanal medyadan duyduk ve bu yüzden katıldık. Katledilen kişilerin sadece gazeteci olduklarını biliyordum” dedi.
‘ZULMÜN KARŞISINDA DURURUZ’
İmam Şenol, polisin kitlenin dağılmasına izin vermediğini söyleyerek, “Polis normalde herkesin duyacağı şekilde uyarır. Ama tam tersine herkesi orada tuttular. Resimleri polisler yere atıyordu. Biz aldık. Biz Aleviler olarak kim olursa olsun bir zulüm var ise karşısında dururuz. En sonunda Colan’i Suriye’de masum Alevi insanları katletti. Biz de masum insanları katledenleri mutlaka anacağız” diye konuştu.
‘ORADA BULUNMAM TEMEL SORUMLULUĞUMDUR’
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’de bir savaş yürüttüğünü söyleyen Enes Sezgin, “Uzun süredir devam eden bir savaş var orada. O gazeteciler bu savaş alanında haber takip yaparken katledildi. İktidarların dünya genelinde savaşlarda en önce hedef aldıkları kişiler gazeteciler olmuştur. Bu savaşlarda çok sayıda gazeteci katledildi. Ukrayna, Rusya, Filistin’de de oldu bunlar. Gazetecilerin hedef alınmasının nedeni haber yapmalarıdır. Nazım ve Cihan da böyle yapmıştır. Bu kişiler Türkiye’de de gazeteciydi. İktidar gazeteciler genel olarak baskılar. Türkiye’de gazetecilerin çalışmaları ‘terörize’ ediyor ve seslerini kısıyor. Burada bir çağrı yapıldı ve ben de gazetecilerin öldürülmemesi için bu açıklamaya katıldım. Burada katledilen gazeteciliktir. Bu yüzden orada bulunmam temel sorumluluğumdur. Biz gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz. Ortada bir suç yoktur. Uluslararası düzeyde bile Türkiye gazeteciler açısından uluslararası arenada güvenilir olmayan 3’üncü ülke arasındadır” dedi.
‘ŞİDDETE MARUZ KALDIK’
Cihan Bilgin ve Daştan’a ilişkin eyleme katıldığını belirten Osman Akın, gazeteci ve hak savunucusu kimliği ile eyleme katıldığını söyledi. Akın, “Eylem alanında olmadığım halde gelip kimliğimi aldılar. Daha sonra pek çok kişinin kimliğini aldılar. Daha sonra kimliğimizi verdiklerinde birden abluka oldu. O dönem amir olduğunu söyleyen bir kişi, dağılmamızı söyledi. Ama dağılma alanının açılmadığını söyledik. O esnada belli tartışmalar oldu. Bana Hero Bahaddin’in pankartı kalmıştı onu taşıdım. Bunlar her ne olursa olsun tanıdığımız gazetecilerdir. Bunlar ‘terörize’ edilerek, katledildi. Ben de buna karşı durmak için orada bulundum. Daha sonra kolluğun şiddetine maruz kaldık” diye belirtti.
‘GAZETECİLİĞİ SAVUNCAĞIZ’
Pınar Gayıp, “Biz kaldırımda bekliyorduk. Orada gözaltına alındık. Bir güvenlik koridoru açılmadı ve dakikalarca işkence ve cinsiyetçi küfürlerle gözaltına alındık. Dağılın anonsu filan olmadı. Nazım ve Cihan Rojava’da katledildiler. Yayınlanan araçlar üzerinde basın yazıyor. Türkiye’nin imza attığı Cenevre Sözleşmesi’nde gazetecilere ilişkin maddeler var. İsrail gazetecileri katletti. Eylem yaptık. Hiçbir şey olmadı bunu tartışmak lazım. Bir gün boyunca hiçbir ihtiyacımız karşılanmadı. Hapishane girişinde çıplak aramaya maruz kaldık. Biz bunları dile getirdik. Bir kişi de res’en soruşturma başlatmadı. Bu ülkede gazeteciler iktidarın söylediğini yapmadığı için ‘terörist’ yapıldı. Tarikatlerin, çetelerin, Koza altın gibi şirketlerin haberini yapıyoruz ‘terörist’ ilan edildik. Yani yaptığımız her faaliyet suç ilan ediliyor. Gazetecilik suç değildir. Rojava’da da, Filistin’de dünyanın her yerinde gazeteciği savunacağız” savunmasında bulundu.
Serpil Ünal ise gözaltı işleminde Daştan ve Cihan Bilgin’in gazeteci olduğunu ve bu yüzden onları savunduklarının altını çizdi. Serpil Ünal, “Eğer yargılanacak bir kişi var ise bu yasak kararlarını veren ve bu kararları uygulayanlardır. Propaganda yapılmış deniliyor. Ama neyin propagandası yaptığımız belli değil. ‘Özgür basın susturulamaz’, ‘Direne direne kazanacağız’ sloganları yasadışı değildir” dedi.
Can Papila’nın avukatı Pelin Kımız “örgüt propagandası yapmak” iddiasının ölçülerini dile getirerek, suç oluşmadığını kaydetti. Pelin Kımız, “Bu kişiler sadece öldürülen iki gazetecinin fotoğrafını tutmakta. Gazetecilerin fotoğrafları da ellerinde kameralar olduğu gözüküyor. Yani herhangi bir amblem yok. Savcılık ‘aramaları var’ diyor. Ancak bunu katılımcılar nasıl bilebilir. Ayrıca velev ki öyle olsalar bile ifade özgürlüğü kapsamında bu değerlendirilmelidir. Yine dosyada bulunan ‘Direne direne kazanacağız’, ‘Şehit namirin’ sloganları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) suç olmadığına kararı vermiş. Yine ‘Katil devlet hesap verecek’ sloganı gibi uç sloganlar bile AİHM suç olmadığını söylemiş. Bu yüzden müvekkilin beraatını karar verilmesini istiyoruz” dedi.
DAĞILMA ENGELLENDİ
Gülistan Dursun’un avukatı Bülent Kaya, yasaklama kararının “aykırı” olduğunu ifade etti. Eylem yapılmadan yargılananların gözaltına alındıklarını vurgulayan Kaya, müvekkillerin dağılmasının engellendiğini ve bu şekilde gözaltına alındıklarını belirtti.
Hacı Ugiş’in avukatı Ferat Boğatekin, yargılananların gazeteci olduğu, katledilenlerin de gazeteci olması nedeniyle eyleme katılmalarının “insani” olduğunu vurguladı. Eylemin yasal olduğunu ve suç unsurunun oluşmadığını ifade eden Ferat Boğatekin, beraat talebinde bulundu.
BERAAT TALEBİ
Enes Sezgin’in avukat Şule Recepoğlu ise “Katledilen 2 gazetecinin öldürülme biçimleri ve gazeteci olarak bulundukları yerde muhabir oldukları açık. Biz gözaltı olduğunda da bu kişilerin nasıl öldürüldüklerine ilişkin ve kimler olduğuna ilişkin yaptığımız araştırmalarda birçok şey gördük. Gazetecilerin ulusal ve uluslararası çok sayıda basın kuruluşu katledilen gazetecilere ilişkin açıklama yaptı. Birçok basın kuruluşunun onların bilgilerinden yararlandığını gördük. Birçok ülkede basın açıklaması yapıldı. Ama burada bu açıklama yapılamadı. Bu resmi olmayan bir algı üzerinden yapıldı. Toplanacak bir delil kalmadığı ve eylemin yasalara uygun olduğu belli. Dolayısıyla bu celsede müvekkillerin beraatlarını talep ediyoruz” dedi.
‘HER İKİ SUÇUN UNSURLARI OLUŞMAMIŞTIR’
Pınar Gayıp avukatı Şükrü Alpsoy, “Devlet suç işledi. TSK suçtan azede mi? Bir kişi insan hakları ve devlet arasında kaldığında insan haklarından yana olmalıdır. Resmi kurumlar özel olarak açıklamadan kaçıldı. Çünkü onların üzerinde silah değil, kamera vardı. Katletmek, öldürmenin biraz ilerisini temsil eder. Adli sanık olsa katletti, öldürdü dese sorun görmezsiniz. Ama gazeteciler katledildi ve bunu söylemek suç oldu. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in masumiyet karinesi yok sayılıyor. ‘Örgüt üyesi’ olsunlar diyelim. Ellerinde silah olmayan birini öldürmek normal mi? Roboski gibi ‘kaçakçılardı’ demek normal miydi? ‘Propaganda’ suçu da oluşmuyor. Yasaklama kararında suçluyu koruyan ifadeler var. Kararda, ‘milli beraberliğe zarar verebilir’ diyor. ‘Toplantı gösteri’ hakkı önemlidir. Sizinle aynı fikirde olmayanların gösteri hakkını savunmak zorundasınız. Eğer yasaklıyorsanız ciddi bulguların olması lazım. Kararda, ‘toplumsal duyarlılık gösterenler açıklamaya saldırabilir’ denilmiş. Anayasal haklarını kullananlara saldırılacaklar korunuyor burada. Sonuç olarak her iki suçun unsurları oluşmamıştır” diye belirtti.
Kararını açıklayan mahkeme, gazeteciler Zeynep Kuray, Yadigar Aygün, Mahsun Sağlam ile Pelin Laçin, Yağmur Filiz hakkındaki dosyanın ayrılarak Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderileceğini belirtti. Mahkeme, diğer yargılananlar hakkında mütalaanın hazırlanması için davayı 27 Mayıs tarihine erteledi.