Hamit Ekinci: Öcalan'ın çağrısı, küresel sürecin Kürt tarafınca doğru okunduğunu gösteriyor

img

ANKARA - Yerel yapıların güçlenmesinin uluslararası stratejik hesaplarla kesiştiği bir döneme girildiğini belirten akademisyen Hamit Ekinci, Abdullah Öcalan'ın çağrısına işaret ederek, "Küresel sürecin bölgesel yansımalarının Kürt tarafınca doğru okunduğunu göstermektedir" dedi. 

 
New York'ta son günlerde yoğun diplomatik temaslara sahne olan Suriye gündemi, hem bölgesel hem de küresel güç dengeleri açısından kritik bir dönemeç olarak öne çıkıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler, sahadaki aktörlerin pozisyonlarını görünür kılarken, uluslararası toplumun bölgeye yaklaşımındaki çelişkileri de gözler önüne seriyor. Suriye'de iki temel yolun tartışıldığı belirtiliyor; birincisi, dış aktörlerin güvenlik ve stratejik çıkarlarını önceliklendiren merkezî bir yönetim modeli; ikincisi ise yerel inisiyatifler ve özerk yönetimler üzerinden yükselen, topluluk temelli demokratik yapıların güçlendirilmesi. Bu ikilem, sadece siyasi tercihlerle sınırlı kalmayıp, bölgedeki etnik ve dini azınlıkların (Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar) güvenlik ve hak taleplerini de doğrudan etkiliyor.
 
ABD ve Avrupa merkezli diplomatik girişimler, sahadaki güç dengelerini yeniden şekillendirmeye çalışırken, yerel aktörlerin uluslararası masada görünürlüğü sınırlı kalıyor. Öte yandan Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi ve Federal Kürdistan Bölgesi'nin deneyimleri, bölgesel özerklik ve yerel demokrasi modellerinin sahada işleyebileceğini gösteriyor. Bu durum, hem uluslararası aktörler hem de yerel topluluklar için yeni fırsat ve riskleri beraberinde getiriyor.
 
University of East London'da doktora öğrencisi ve Centre for Study of States, Markets and People (STAMP) bünyesinde araştırmacı akademisyen Hamit Ekinnci, Suriye'deki diplomatik gelişmelerin yerel demokrasi ve topluluk güvenliği üzerindeki yansımalarını, bölgesel dengeleri ve Kürt diplomasisinin önümüzdeki dönemdeki potansiyel rolüne dair sorularımızı yanıtladı.
 
Colani'nin kendisini devlet başkanı ilan etmesinden sonra Suriye'de işlenen katliamlar ve El Kaide ile DAİŞ geçmişi, bilinmesine rağmen New York'ta ağırlandı, BM Genel Kuruluna hitap etti. Ülkedeki kontrolünün kırılganlığına rağmen bu şekilde ödüllendirilmesini nasıl değerlendirmek gerek?
 
Yeni dönemde ABD, birlikte çalışacağı aktörlerde kusursuz bir geçmiş, ideolojik bütünleşme ya da demokratik değerler aramıyor; temel beklentisi işlevsellik oluyor.
 
ABD, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra, teröre karşı mücadele konseptinden dünyanın her yerinde teröre karşı savaş konseptine geçti. Bunun öncesinde, yerel dinamiklerden beslenen ve coğrafyanın ulaşılmazlığını kullanan bazı grupların fiili durum yaratabilmesi mümkündü ve genellikle büyük bir müdahale ile karşılaşmıyorlardı. İki kutuplu dünya düzeninden tek kutuplu dünya düzenine geçişte böyle bir ara dönem yaşandı. Ancak uluslararası sistem, 11 Eylül saldırıları sonrası küreselleşme, finansallaşma ve iletişim teknolojilerinin de etkisiyle, bu kontrol edilemeyen grupların kendi özgün koşulları içinde tasfiyesine yönelik adımlar attı. ABD'nin 2001'deki Afganistan ve 2003'teki Irak müdahalelerini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. 2021 yılında ise bu konseptin revize edilmiş olabileceğine dair bir kanıt olarak ABD'nin Afganistan'ı Taliban'a bırakarak çekildiğini gördük. Şimdi ise Suriye'de El Kaide'ye Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap edecek düzeyde meşru görülen bir devlet tahsis edildiğini gördük.
 
Bu gelişmeleri anlamak için ABD'nin dünya sistemi içindeki yerine odaklanmak gerekir. ABD, İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'da bir kurtarıcı olarak ortaya çıktı, ardından Batı Avrupa kapitalizmini Sovyetler Birliği'ne karşı uzun yıllar korudu. Bu pozisyon çoğu zaman dünyaya ahlaki değerler ve ilkelerle açıklandı. Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonrası yaşanan belirsizlik döneminin ardından Avrupa, askeri olarak NATO şemsiyesi altında ABD'ye bağımlı kalmaya devam ederken, ticari açıdan stratejik özerklik geliştirmeye çalıştı. Özellikle 2001 yılında Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne alınması ve "Çin şoku" ile birlikte ABD, zaman zaman kontrolü kaybetme korkusu yaşadı ve bu endişe halen sürmektedir. Dolayısıyla, geçmişteki "dünyanın polisi" ya da "demokrasinin koruyucusu" pozisyonunu bırakarak, Donald Trump döneminde ifadesini bulan daha pragmatik bir politika izlemeye başladı. Münih Güvenlik Konferansı'nda Marco Rubio'nun teorik çerçevesini çizdiği bu yeni politikanın ilk mağduru, Beyaz Şaray ziyareti sırasında Zelensky oldu. ABD çok açık bir şekilde Transatlantik müttefiki Avrupa'ya, "bana ödeme yapmazsanız sizi korumayacağım" mesajı verdi.
 
Yeni dönemde ABD, birlikte çalışacağı aktörlerde kusursuz bir geçmiş, ideolojik bütünleşme ya da demokratik değerler aramıyor; temel beklentisi işlevsellik oluyor. Devlet düzeyinde ve devlet dışı gruplar üzerinde de benzer bir "havuç-sopa" politikası izleniyor. Colani rejiminin Dürzilere, Alevilere ve Kürtlere karşı işlediği ve halen devam ettirdiği suçlar, İran'a karşı bir kart olarak kullanılmaya açık olduğu ve İsrail'in güvenliğini riske atmadığı sürece temel bir mesele olarak görülmemektedir. ABD içindeki güvenlik bürokrasisi ise Colani'nin Suriye içindeki kontrol mekanizmalarıyla (ekonomi, alternatif silahlı güçler) sınırlandırılmasını dayatmaya devam edecektir. Ancak kullanışlı olduğu sürece, ülke içinde ne yaptığıyla çok fazla ilgilenen olmayacaktır. 
 
ABD'nin Colani gibi aktörleri "kullanışlı" görüp meşru hale getirmesi, uzun vadede "küresel terörle mücadele" söyleminin inandırıcılığını tamamen bitirir mi? Sizce ABD, kendi ilan ettiği güvenlik mimarisini çökertme riskini göze alıyor mu?
 
Colani rejiminin Dürzilere, Alevilere ve Kürtlere karşı işlediği ve halen işlemeye devam ettiği suçlar, İran'a karşı bir kart olarak kullanılmaya açık olduğu ve İsrail'in güvenliğini riske atmadığı sürece temel bir mesele olarak görülmemektedir. 
 
Yeni dönemde ABD, birlikte çalışacağı aktörlerde kusursuz bir geçmiş, ideolojik bütünleşme ya da demokratik değerler aramıyor; temel beklentisi işlevsellik oluyor. Devlet düzeyinde ve devlet dışı gruplar üzerinde de benzer bir "havuç-sopa" politikası izleniyor. Colani rejiminin Dürzilere, Alevilere ve Kürtlere karşı işlediği ve halen işlemeye devam ettiği suçlar, İran'a karşı bir kart olarak kullanılmaya açık olduğu ve İsrail'in güvenliğini riske atmadığı sürece temel bir mesele olarak görülmemektedir. ABD içindeki güvenlik bürokrasisi ise Colani'nin Suriye içindeki kontrol mekanizmalarıyla (ekonomi, alternatif silahlı güçler) sınırlandırılmasını dayatmaya devam edecektir. Ancak kullanışlı olduğu sürece, ülke içinde ne yaptığıyla çok fazla ilgilenen olmayacaktır.
 
E-International Relations'ta yayımlanan görüş yazınızda, Birleşik Krallık hükümetinin Colani rejimiyle işbirliğinde ısrar etmesine rağmen Suriye devletinin Londra'da bir büyükelçilik açacak kapasitede bile olmadığına dikkat çekiyorsunuz. Bu nedenle hâlihazırda işleyen bir model olarak Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve diğer yerel inisiyatiflerle çalışmanın zorunlu hale geldiğini vurguluyorsunuz. Bu çerçevede, Birleşik Krallık'ın dış politikasında bir değişim ihtimali görüyor musunuz?
 
Uluslararası ilişkilerde İngiliz ekolünü ayıran bazı temel nitelikler vardır. Stratejik kültür açısından, imparatorluk geçmişiyle yoğrulmuş, 1920'lerde dünyanın yüzde 25'ini fiilen kontrol eden ve bunu günümüz teknolojisi olmadan başarabilmiş bir devlet geleneğinden söz ediyoruz. Küçük bir nüfusa sahip olmasına rağmen Afrika ve Hindistan gibi yüksek nüfuslu ve sosyolojik açıdan karmaşık bölgeleri yönetebilmesi ve zenginliklerini sömürebilmesi yalnızca askeri güç ve dönemin sınırlı teknolojik üstünlüğüyle açıklanamaz; burada aşırı gelişmiş ve olgunlaşmış bir "devlet aklı" mevcuttur. İlke siyasetinin aksine, yüksek bir soğukkanlılık ve çıkar odaklılık, Anglosakson siyasetinin en belirgin özelliklerindendir. İngiliz milliyetçiliği asimilasyonist değildir; kendi değerlerini dünyaya yayma iddiası taşımaz, bu açıdan dışlayıcıdır ve ada karakteri taşır. Dünyanın geri kalanı ile ilişkisini ise çoğunlukla pragmatizm, yani ilişki kurduğu aktörün işlevselliği belirler.
 
Suriye, Doğu Akdeniz açısından son derece önemli bir ülkedir. İç savaş öncesinde Avrupa'ya az da olsa petrol ihracatı yapıyor, 1995'te imzalanan Barcelona Deklarasyonu ile ülkenin dünya pazarlarına açılması konusunda bazı taahhütlerde bulunuluyordu. Suriye adına imzacı, dönemin dışişleri bakanı Faruk El Şara'dır; ancak Hafız Esad'ın Arap milliyetçiliğinde ağırlığı olan ideolojik bir lider olması nedeniyle ilk ciddi adımlar, kısa ömürlü "Şam Baharı" döneminde Beşar Esad tarafından atıldı. Özel bankalar açıldı, Türkiye ile entegre bir liberalleşme yürütüldü. Beşar Esad, Londra'da eğitim görmüş ve İngiliz vatandaşı birisiyle evlidir. 2002 yılında Londra'yı ziyaret etti; Blair ve Kraliçe ile görüşmelerinde bu bağı sıkça vurguladı. Ancak Beşar Esad, Baas sisteminde çok da gevşemeye gidemeyeceğini anladığında İran'a ve Hizbullah'a yaslanarak iktidarını sürdürmeye çalıştı. Bu süreçte Birleşik Krallık da Müslüman Kardeşler bağlantılı muhaliflerin temel destekçilerinden biri haline geldi. 
 
Son olarak Richard Moore'un Türkiye'de yaptığı veda konuşmasında, Colani'nin Ahmed El Şara'ya dönüştürülmesi sürecinde Inter-Mediate adlı sivil toplum kuruluşu ile birlikte rol aldığını itiraf etmesi, zaten bilinenin resmen kabulü anlamına geliyor. Londra, neredeyse tüm petrol şirketlerinin ve değerli maden piyasalarının merkezi konumunda. Suriye'de istikrar, pazarın çeşitli güçlere açılması anlamına gelir. Örneğin Fransa, Suriye ile tarihsel bağlarını kullanarak bu yeni süreçte Şara yönetimiyle hızlıca ilişki kurdu. Birleşik Krallık'ın da bu momentin gerisinde kalmayacağı zaten açıktı; ancak şu ana kadar Colani'nin istenilen performansı gösteremediği birçok göstergeyle anlaşılıyor.
 
Birleşik Krallık'ın Hasekê Konferansı sonrası Suriye'de oluşan yerel inisiyatiflerle, Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi de dahil olmak üzere, çalışmayı tercih edip etmeyeceği, biraz da bu güçlerin diplomatik kabiliyetine bağlı olacaktır. Londra için Colani, az bir eforla Suriye siyasetinde etkili olabilecek, kontrol altına alınmış bir aktör ve bu anlamda genel stratejik anlayışla uyumlu; ancak ciddi kapasite sorunları bulunmakta. Akdeniz sahilinde yerleşik Alevileri, İsrail politikasını etkileme potansiyeli olan Dürzileri ve petrol ile tarımı kontrol eden Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi'ni görmezden gelmek, orta ve uzun vadede Birleşik Krallık için doğru bir tercih olmayabilir. Bu açıdan ilişkilerini ve aktörlere yaklaşımını sahadaki gerçeklere göre revize etmesi bekleniyor.
 
Bu çerçevede, Federal Kürdistan Bölgesi ve Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi'nin, Kürt diplomasisinin geleceği açısından nasıl bir anlam taşıdığını düşünüyorsunuz? Özellikle yeni ticaret yolları ve bölgesel güvenlik mimarisi bağlamında bu iki yapının Kürt aktörlerin uluslararası sistemde kalıcı bir diplomatik meşruiyet geliştirme şansı üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?
 
Özellikle Sayın Öcalan'ın çağrısı sonrası PKK'nin örgütsel varlığını sonlandırdığını duyurması ve silahlı mücadeleyi sonlandırmaya yönelik adımları, küresel sürecin bölgesel yansımalarının Kürt tarafınca doğru okunduğunu göstermektedir.
 
Kürdistan'ın statüsüzlüğü sorununun en temel ifadesi, diplomatik izolasyondur. Geçmişte Kürtlerle çalışmak isteyen herhangi bir devlet ya da insani yardım yapmak isteyen en basit siyasal aktör bile karşısında yalnızca bir değil, dört devleti buluyordu. Kürtleri çevreleyen bu devletlerin kendi aralarında farklı sorunları olsa da, "Kürt sorunu" söz konusu olduğunda daima ortak bir ajandaya sahip oldular. 21. Yüzyılın başında ise bu kontrol mekanizmasının Irak ve Suriye'de çöktüğünü, İran'da ise ciddi şekilde sarsıldığını görüyoruz. Burada devlet ya da uluslararası güç koruması olmadan, fakat kendi kendini yönetme hakkı konusunda ısrarcı milyonlarca insandan söz ediyoruz. Başarısız her ayaklanmanın ardından egemen devletler kitlesel katliamlarla, zorunlu göçlerle ve ağır baskı yöntemleriyle Kürtleri "terbiye etmeye" çalıştı. Bu süreç, Kürtler arasında "derdimizi dünyaya anlatırsak bir çözüm bulunur, birileri bizi korur" anlayışını güçlendirdi. Çoğu zaman Kürt aktivistler doğrudan devletlerce muhatap alınmadıkları için sol partiler, sendikalar ve sivil toplum ağları üzerinden "dolaylı diplomasi" yürüttüler. İnsan hakları diplomasisi, enformasyon merkezleri ve uluslararası kamuoyu çalışmaları bu dönemin karakteristik araçları oldu. Ancak bugün gelinen noktada, gerek dünya diplomasisinin içinde bulunduğu konjonktür gerekse Kürtlerin mevcut kazanımlarının korunma ihtiyacı, "pozitif diplomasiye" geçişi artık yakıcı bir gereklilik haline getirmiştir.
 
Kürtlerin pozitif diplomasi yürütmesinin önündeki en büyük engel, NATO üyesi Türkiye'nin öne sürdüğü güvenlik kaygılarıydı. Ancak artık Türkiye'de Kürt kimliğinin inkârının ya da hak taleplerinin eskisi gibi bastırılmasının zemini kalmamıştır. En elverişli koşullarda dahi Kürtleri tamamen asimile edemediğini ve taleplerini tümüyle ortadan kaldıramadığını görmüş bulunuyor. Özellikle Sayın Öcalan'ın çağrısı sonrası PKK'nin örgütsel varlığını sonlandırdığını duyurması ve silahlı mücadeleyi sonlandırmaya yönelik adımları, küresel sürecin bölgesel yansımalarının Kürt tarafınca doğru okunduğunu göstermektedir.
 
Hem Kürdistan Bölgesel Yönetimi hem Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi IŞİD karşıtı uluslararası koalisyon ile çalışmaya devam etmektedir. Irak ve Afganistan orduları, ABD'den aldıkları geniş çaplı desteğe rağmen, El Kaide ve IŞİD bağlantılı grupların hibrit savaş yöntemleri karşısında, sahada koalisyon askerlerinin bulunmadığı durumlarda dağılma eğilimi gösterdiler. Bu durum, aslında ABD'nin Felluce direnişinden beri öngördüğü ve hazırlık yaptığı bir senaryonun gerçeğe dönüşmesiydi. Bu bağlamda geliştirilen yeni güvenlik mimarisi, özel kuvvetler içeren yerel orduların desteklenmesini temel bir strateji olarak benimsedi. Özellikle Peşmerge ve Suriye Demokratik Güçleri, uluslararası aktörlerin sahada mümkün olduğunca az asker bulundurup güvenilir yerel ortaklarla çalışma yaklaşımının en başarılı örnekleri olarak öne çıktı. Dolayısıyla, bazı bölgesel baskılar nedeniyle geriye itilmeleri / kazanımlarından bazılarını kaybetmeleri olası olsa da bütünüyle ortadan kaldırılmaları gerçekçi görünmemektedir.
 
Türkiye, başlangıçta Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin kurulmasına itiraz etmiş, fakat zamanla onun en büyük ticari ortağı haline gelmiştir. Benzer şekilde, Kuzeydoğu Suriye'nin istikrara kavuşması ve politik bir statü olarak tanınması, Türkiye'nin de lehine sonuçlar doğurabilir. Türkiye, bölgenin en büyük ekonomisine sahip olup, bölge ülkeleri arasında Avrupa ekonomik sistemiyle en fazla bütünleşmiş devlettir. Akdeniz'e açılan geniş bir hinterlandı vardır; bu hinterlandın Kürdistan coğrafyasına doğru genişletilebilmesi ise ancak güvenlik ve yetki paylaşımını içeren kapsamlı bir idari reformla mümkün olabilir. Bu durum, çözüm için bir fırsat yaratmaktadır. Kürtlerle ortaklaşarak hareket eden bir Türkiye, Ortadoğu'daki konumunu daha da güçlendirebilir. Bu açıdan meclis komisyonu gibi adımlar umut verici işaretlerdir. Bununla bağlantılı olarak, refahı paylaşan toplumların yani karşılıklı iktisadi bağımlılık geliştiren aktörlerin birbirleriyle çatışmaya daha az gönüllü oldukları bilinmektedir. Küreselleşmenin geldiği noktada, orta ve büyük ölçekli her devletin çevresindeki ülkelerle ekonomik entegrasyon projeleri geliştirmeye yöneldiğini görüyoruz. Kürt diplomasisi, yeni dönemde kimseye bir güvenlik tehdidi oluşturmadığını; aksine bölgesel refahın bir paydaşı olduğunu doğru araçlarla vurgulayabilirse, yalnızca beklentilerini değil, potansiyel katkılarını da görünür kılabilir. Bu sayede yeniden tanımlanan Levant düzeninin en temel aktörlerinden biri haline gelebilir. Ancak bu süreç, ciddi fırsatlar kadar önemli riskler de barındırmaktadır.
 
Son dönemde Doğu ve Batı tarafından geliştirilen İbrahim Anlaşmaları, BRICS, IMEC, Kuşak-Yol Projesi ve Kalkınma Yolu gibi yeni ticari işbirliği projelerinin bölgesel dengeleri dönüştürdüğü görülüyor. Bu bağlamda, Kürt diplomasisinin mevcut manevra alanını ve bu tür girişimler aracılığıyla kalıcı bir diplomatik rol edinme potansiyelini nasıl değerlendirirsiniz?
 
 
Suriye ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz üzerindeki hesaplarda çok önemli ülkeler oldukları açıktır. Tüm bu ülkelerde Kürtler belirleyici ya da en azından etkili bir pozisyondadır. 
 
Henry Kissinger, çok kutuplu bir dünya düzeninin kaçınılmazlığını sıklıkla vurguluyordu. Çin'in yükselişi, "tarihin sonu" söyleminin geçersizleşmesi, Batı Avrupa'nın durgunluğu ve bazı petro-devletlerin yükselişi, küresel kayma (global shift) tartışmasını beraberinde getirdi. Batılı mühendisliğin ve yüksek teknolojinin, küresel Güney'in ucuz iş gücüyle bütünleşmesi ve buna bağlı olarak tüm dünyanın pazara dönüştürülmesi, başlangıçta arzu edilen bir aşamaydı. Ancak gelişmeler beklendiği gibi ilerlemedi. Başta Çin olmak üzere bazı küresel Güney ülkeleri, kendi otonom teknolojilerini geliştirmeye ve bunları stratejik sektörler de dâhil olmak üzere yaygınlaştırmaya başladılar. Bu teknolojilerin ve ürünlerin döviz karşılığının yarattığı fazla, özellikle Çin'in değerli metal madenleri, limanlar ve demiryolları gibi stratejik altyapılar aracılığıyla dünya genelinde yayılmasına yol açtı. Bu durum, hâlen para birimi dünyanın rezerv para birimi olan Amerika Birleşik Devletleri'nde küresel liderlik konusunda alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Çin'in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) üye yapılmasıyla yaşadığı sıçrama, aşırı birikmiş küresel sermayenin ihtiyaçlarından bağımsız değildi. Nitekim Çin, Hong Kong'daki özerk sistem/özel statü üzerinden dünya kapitalizmine hazırlanırken Avrupa, özellikle de Birleşik Krallık ile dirsek temasını hiçbir zaman bırakmadı. 2001'de DTÖ'ye üye olup küresel tedarik zincirlerinde yerini aldığında ciddi bir altyapı hazırdı. Buna karşılık ABD ise, gerek dünyaya verdiği güvenlik garantilerinin maliyeti gerekse yaşadığı sanayisizleşme nedeniyle, yeni durumda ekonomi açısından kaybetmeye mahkûm bir pozisyona geriledi. Dışarıdan bakıldığında mantıksız veya tek bir adamın ihtirasları gibi görünen yeni gümrük vergileri ve ticari hamleleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
 
Günümüzde ABD, stratejik ortakları olan İsrail ve Avrupa dâhil hiçbir ülkeye ya da bölgeye kendi söylemiyle "dadılık" yapmak istemiyor ve bu ülkelerin kendi kendine yeterli bölgesel işbirlikleri içerisinde yer almalarını teşvik ediyor. Çin'in de buna karşı hamleleri mevcut ve henüz tarafını tam olarak belirlememiş devletler söz konusu. Suudi Arabistan ve Hindistan gibi bazı avantajlı ülkeler bu yeni süreci stratejik özerkliklerini geliştirmek için kullanıyorlar. Yeni bir Soğuk Savaş'ın arifesinde olduğumuz görüşüne katılmıyorum; ancak tüm devletlerin daha proaktif bir sürece girdiğini söyleyebilirim. Bu süreçte belki silahtan daha fazla diplomasi ve ekonomi ön plandadır.
 
Kürdistan, doğal kaynaklar ve jeoekonomik konum açısından çok önemli bir ülke. Doğal kaynaklar enerjinin, enerji ise endüstrinin anahtarı konumundadır. Bu açıdan devasa bir üretim merkezi olan Çin'in petrole olan açlığı bilinen bir olgudur; 2024 verilerine göre bu petrolün yaklaşık yüzde 10'unu Irak sağlamaktadır. İran'da ambargolar nedeniyle net bir veri olmasa da büyük sağlayıcılardan biri olduğu bilinmektedir. Suriye ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz üzerindeki hesaplarda çok önemli ülkeler oldukları açıktır. Tüm bu ülkelerde Kürtler belirleyici ya da en azından etkili bir pozisyondadır. Bu durum, daha önce ağırlıkla bölge devletlerinin iç meselesi olarak görülen Kürdistan sorununun artık küresel çatışmanın ağırlık merkezlerinden biri haline geldiğini göstermektedir. Kürt diplomasisinin bu yeni döneme uygun olarak, Kürtlerin güvenliğini önceleyen; barışçıl ama herkesle konuşmaya hazır bir pozisyon belirlemesi gerekiyor. Bölge devletleri, Kürdistan sorununu bugüne dek sürdürülebilir bir kriz olarak gördüler; ancak eski güvenlik garantilerinin (devletler dâhil) geçerliliğini yitirdiği ve rekabetin kızıştığı bir denklemde, "kazan-kazan" yöntemleri ön plana çıkmalıdır.
 
Bütün bu süreçleri ve bölgesel/küresel değişimleri yakından takip eden biri olarak, yakın gelecekte Ortadoğu'da Kürtlerin ve genel olarak bölgenin kaderini belirleyecek en önemli gelişmenin ne olacağını düşünüyorsunuz? Sizi en çok ne umutlandırıyor, en çok ne kaygılandırıyor?
 
 
Bölgesel güçlerin, kendi iç çıkarları doğrultusunda Kürtleri zaman zaman yalnızlaştırma ya da araçsallaştırma eğilimi, uzun vadeli istikrarı zorlaştırıyor.
 
Bence Ortadoğu'da ve özellikle Kürtler açısından önümüzdeki dönemin en belirleyici gelişmesi, uluslararası güç dengesinin ve bölgesel ittifakların yeniden şekillenmesidir. 20. Yüzyıl boyunca sabit görülen sınırlar, eski "istikrar" vaatleri ve devletlerin egemenliği, artık yerini çok daha akışkan, çok aktörlü ve kırılgan bir düzene bırakıyor. Beni umutlandıran şey; Kürtlerin artık yalnızca mağdur pozisyonunda kalmaması, kendi inisiyatifini oluşturabilmesi ve diplomasi ile ekonomi alanında daha aktif ve pozitif bir ajanda geliştirmeye başlamasıdır. Özellikle Federal Kürdistan Bölgesi ve Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi'nin uluslararası işbirliklerinde sergilediği rasyonel ve pragmatik yaklaşım, Kürtlerin "güvenilir ortak" olarak algılanmasında ciddi bir dönüşüm yarattı. Yine Türkiye'de mutlak inkâr pratiklerinin artık sürdürülemez hale gelmesi, Kürtler için adil bir entegrasyonun kapılarını aralıyor. Beni ayrıca çok heyecanlandıran bir başka ihtimal de kalıcı bir barışın sağlanabilmesidir. Bugüne kadar maalesef Kürtler topyekûn bir seferberlikle varlık-yokluk savaşı vermek zorunda kaldılar; tüm enerjilerini hayatta kalmaya ayırdılar. Bu süreçte nitelik ve nicelik açısından büyük kayıplar yaşandı. Artık aynı nitelik ve niceliğin, ilk kez pozitif anlamda barış, refah ve ortak geleceğin inşası için konuşulabilecek olması, tarihi bir dönemeçtir. Beni kaygılandıran olgu ise; bölgedeki tüm kırılganlıkların hâlâ bir "yeni güvenlik krizi" potansiyeli taşımasıdır. Uluslararası sistemde yaşanan hızlı değişimler ve belirsizlik, kimi zaman diplomatik kazanımların çok kısa sürede kaybedilmesine yol açabiliyor. Küresel aktörlerin "işlevsellik" temelinde sık sık pozisyon değiştirebilmesi, özellikle statüsü henüz tam oturmamış oluşumları ciddi risklerle karşı karşıya bırakıyor. Yine bölgesel güçlerin, kendi iç çıkarları doğrultusunda Kürtleri zaman zaman yalnızlaştırma ya da araçsallaştırma eğilimi, uzun vadeli istikrarı zorlaştırıyor. Kürtlerin önündeki en temel risk, yeni oluşan bölgesel ve küresel düzende yeterince hızlı ve esnek hareket edememeleri; diplomatik kanallarını ve uluslararası ilişkilerini güçlendiremeyip tekrar eski izolasyon sarmalına girmeleridir. Bu nedenle, Kürt aktörlerin bölgesel barış, güvenlik ve refahın vazgeçilmez bir paydaşı olduklarını sürekli olarak gösterecekleri, daha kapsayıcı ve pozitif bir diplomasi yürütmeleri gerekmektedir.
 

Diğer başlıklar

05/10/2025
18:47 Tülay Hatimoğulları: Bu topraklardan bizi kovmalarına asla izin vermeyeceğiz
17:25 Eskişehir'de İsrail protestosu
17:22 ‘Çetevari yapılara asla izin vermeyeceğiz’
17:14 MED-DER’den 5 Ekim kutlaması: Kürtçe eğitim vermek istiyoruz
16:44 Suriye geçiş hükümeti halkların bayramlarını yok saydı
16:40 Kadınların yürüyüşü Mersin'de: Tarihi fırsatın yolu İmralı'dan geçiyor
16:38 QSD'li Gökdağ'ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:13 Der Hafir bombalandı, Tebqa yolu kapatıldı
14:53 Hafif ticari araç sahiplerinden 'kantar' zorunluğu tepkisi
14:29 İran rejimi 9 ayda bin 175 kişiyi idam etti
14:22 İstanbul için tehlike çanları: Susuzluk alarmı
13:59 Nepal’de sel ve toprak kayması: En az 42 ölü
13:49 MKG: Eylül'de 5 kadın gazeteciye soruşturma 3'üne dava açıldı
13:44 'Sayın Öcalan' ifadesinden tahliyesi ertelenen Gedik'in durumu Meclis'e taşındı
13:26 Yürüyüşe mesaj: Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmalı
13:11 Dünya Öğretmenler Günü’nde ihraçların iadesi talebi
13:00 Nagihan Akarsel Manisa'da anıldı
12:59 Diplomasi Komitesi'nden yürüyüşçülere mesaj: Kararlılığınızdan güç alıyoruz
12:20 ‘Anadilde eğitim anayasal güvence altına alınsın’
12:09 İsrail ‘barış planına’ rağmen Gazze’yi bombalıyor
11:51 Hatimoğulları ve Bakırhan akil insanlarla bir araya geldi
11:49 30 yılın ardından tahliye oldu: Öcalan’ın çağrısını sahipleniyoruz
11:42 İran bir Kürt tutsağı idam etti
11:32 Yürüyüşün Ankara finaline çağrı
11:20 Tahkim Kurulu, 'Kürtçe reklam cezasını' inceleyecek
10:45 Meteoroloji’den sağanak uyarısı
10:21 MEBYA-DER Şirnex Eşbaşkanı: Barışı bombalanan mezarların inşasıyla başlatalım
10:10 Sabahat Tuncel: Yeni siyaset Rojava'dan başlamalı
09:27 İstanbul’da süreç çalışması: Halkın barış talebi yüksek
09:05 HES’ler Muradiye Şelalesi’ni kurutuyor
09:04 'Federe Kürdistan'daki belirsizlik göçe neden oluyor'
09:02 KNK Eşbaşkanı: Komplo ulusal birlikle tamamen boşa çıkar
09:00 05 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:29 Jin Dergi yeni sayısında Nagihan Akarsel’i işledi
04/10/2025
23:50 Trump: İsrail ilk çekilme hattını kabul etti
23:04 Şam’da düğüne baskın: 7 kişi yaralandı
22:42 Hilar Şöleni’nin ilk günü konserle son buldu
21:53 Peyas'ta kadın festivali sürüyor
21:38 Amedspor, sahasında farkla kazandı
20:59 Eğitim Sen'den 5 Ekim kutlaması: Barış için mücadeleye devam
19:10 Abdullah Öcalan'dan kadınların yürüyüşüne mesaj: Eşitlikçi bir dil hepimize kazandıracaktır
18:42 İktidara İsrail çağrısı: Hamaseti bırak, ticareti kes
18:34 Buluş ve Bumin'in taziyelerine kitlesel ziyaret
18:16 Adana’da binler Öcalan’ın özgürlüğünü talep etti
17:17 Özgürlük yürüyüşçüleri yarın Mersin’de olacak
17:14 Gar Katliamı için anma programı: Gerçek adaleti talep ediyoruz
16:58 Nagihan Akarsel anıldı: Anısını özgür yaşam mücadelesinde yaşatacağız
16:49 Tahliye edilen Turhan: Zaman özgür Önderlikle özgür toplum zamanıdır
16:30 Kongra Star: Abdullah Öcalan fiziki olarak özgür olmalı
15:55 ‘Zamanın izi’ sergisi Wan’da açıldı
15:49 Piran’da yangın
15:12 Hasta tutsaklar Gömi, Çelik ve Erişmiş'in durumlarına dikkat çekildi
14:33 Uyuşturucuya karşı 'Şiyar Be Şirnex Platformu' kuruldu
14:06 Nagihan Akarsel mezarı başında anıldı: Onun izinde yürümeye söz verdik
13:58 KESK ihraçların iadesi için eylemde olacak
13:41 Nagihan Akarsel katledildiği yerde anıldı: Amacı dünyanın birçok yerine ulaştı
13:39 Dilovası’nda fabrikada patlama: 2 ölü
13:21 Hilar Tarih, Kültür ve Gastronomi Şöleni başladı
13:11 İHD ve kayıp yakınları Aslan, Narin ve Gümüş'ün akıbetini sordu
12:53 Cumartesi Anneleri Turgut Yenisoy’un akıbetini sordu
12:46 Özerk Yönetim kadın heyeti temaslarını tamamladı
12:18 Bakanlıktan Sumud Filosu açıklaması
11:52 Kadınlar, Dîlok'ta Haki Karer'i vurulduğu yerde andı
11:39 Özel: Sorunun çözümüne yönelik adımların takipçisi olacağız
11:24 DFG: Nagihan’ı katledenler açığa çıkarılsın
11:10 Jineolojî Dergisi Nagihan Akarsel’i andı: Hayallerin, milyonlarca kadının omuzlarında
10:22 Pexşan Ezîzî’den ABD’ye yanıt: Katliamları körüklemeyi bırakmalı
09:37 Abdullah Öcalan: Demokratik müzakere siyasi ve toplumsal tüm ilişkilere hakim kılınmalı
09:15 'Kürtler size baş eğmez' demişti: Baş eğmedi, Ankara'ya yürüyor
09:09 ‘Manevi ailesi’ Nagihan Akarsel’i anlattı: Doğaya ve kadına adanmış bir hayat
09:07 Kuraklık tütünde de verimi düşürdü
09:07 39 kişinin ölümünden sorumlu müteahhit Zilan’da doğa talanına başladı
09:06 Doğu Karadeniz maden sahası ilan edildi
09:05 Tutsakları hücrede tutup dedektörle arıyorlar
09:04 2 kez kalp krizi geçiren tutsak Çam'ın hastalıklarına yenileri eklendi
09:03 Özel okullarda öğretmenlere kıdem ve ihbar tazminatı oyunu
09:02 Üniversite öğrencileri okurken çalışmak zorunda
09:01 ‘Hiç yaşlanmayacağım’ dedi: Kadınların mücadelesinde yaşıyor
09:01 Öcalan 26 yıldır işkence ötesi koşullarda tutuluyor
09:00 04 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:57 Hamas’tan ‘Gazze planı’ açıklaması
03/10/2025
23:08 Hamas, tüm esirleri serbest bırakmaya hazır olduğunu açıkladı
22:10 Eğitim Sen'den 5 Ekim kutlaması
22:05 Abdullah Öcalan: Meclis Komisyonu gelirse, demokratik müzakere süreci başlatacağım
21:31 Narin Güran davasında 12 sanık ve 3 çocuğa verilen hüküm bozuldu
21:21 Ankara'da arıza nedeniyle su kesintisi
21:10 Cizîr'de bir gencin intihar etiği iddia edildi
21:06 Şirnex'te Hacı Lokman Birlik anması
20:59 İsrail'in saldırıları protesto edildi
20:40 Peyas'ta kadın festivali başladı
19:45 Binlerce kişi kadınları karşıladı: Zaman özgürlük zamanıdır
18:27 Trump'tan Hamas'a: 6 Ekim'e kadar süren var
18:23 Erdoğan, Trump ile görüştü
17:59 Barış Bor’un taziyesine kitlesel ziyaret
17:49 Gazze’de açlıktan yaşamını yitirenlerin sayısı 457’ye yükseldi
17:46 İstanbul'da 3 adliyenin başsavcısı değişti
17:43 'Fens tellerine zarar verme davasında' ceza istemi
17:41 Özgürlük yürüyüşçüleri yarın Adana'da olacak
17:25 Wan’da işçiler belediyeye yürüdü: Kayyım gidecek, işçiler kazanacak
17:24 ÇHD'den Yılmaz'a görüşme yasağı koyan savcı hakkında HSK'ye başvuru
17:09 'Barış istiyoruz çünkü' kampanyası İskenderun'da da başlatıldı
17:05 Kadınlar Fırat'ın batısına geçti: Barış güneşin özgürlüğü ile gelir
17:00 Dêrsim'de maden arama itirazına bilirkişi görevlendirmesi
16:54 Vartinîs Katliamı'nda katledilenler anıldı
16:51 'Sayın Öcalan özgür olmadan kimse özgür olamaz'
16:26 İlham Ehmed’den yürüyüşe mesaj: Her adımınızda yanınızda yürüyoruz
16:15 Êlih’te ‘Demokratik Toplum ve Özgürlük’ mitingi düzenlenecek
16:08 DEM Parti heyeti İmralı’dan döndü
15:55 Tuncer Bakırhan: AİHM kararları bağlayıcıdır
Tülay Hatimoğulları: Siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır
14:32 CHP kongre davasında reddi hakim talebine ret
14:14 Konya'da Kürtçe ders kayıtları başladı
14:02 Pelda Elçi ve çocuklarının durumu İnsan Hakları Komisyonu'na taşındı
13:08 DEM Parti: AİHM kararları gereği Kobanê davası tutsakları tahliye edilmeli
12:56 İzmir'de yağış sokakları göle çevirdi
11:49 Özgürlük yürüyüşçüleri: Bu süreci kadınlar tamamlayacak
11:23 Basının Eylül'ü: Gözaltı, tutuklama, soruşturma, dava, erişim engelleri
11:08 Kadınlar Amara'da: Tarihi yürüyüşümüz sonuç alacak
10:57 TÜİK: Eylül enflasyonu aylık yüzde 3.23
ENAG: Eylül enflasyonu aylık yüzde 3.79
10:27 DEM Parti heyeti İmralı’ya doğru yola çıktı
09:44 Kadriye Doğan: ‘Umut hakkı' barış için sağlanmalı
09:19 Antropolog Sibel Özbudun: Türkiye halen meseleyi bir ‘terör’ sorunu olarak görüyor
09:17 Hamit Ekinci: Öcalan'ın çağrısı, küresel sürecin Kürt tarafınca doğru okunduğunu gösteriyor
09:14 Eşi ve iki yakını öldürülen Neriman Özcan: Planlı bir infazdı
09:13 Barış Anneleri: Barışın koşulu Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüdür
09:12 Wan sokakları: Komisyon Öcalan'ı dinlemeli, burada barış Rojava'da savaş olmaz
09:12 Agirî’de şeker pancarı hasadı: Bir kilosu bir bardak çay etmiyor
09:11 Enternasyonal dayanışma: Nagihan Akarsel’in makaleleri farklı dillere çevrildi
09:10 Tek kişilik hücrede demokratik çözüm çabaları
09:00 03 EKİM 2025 GÜNDEMİ
08:54 Ayşe Barım için itiraz üzerine yeniden tutuklama kararı verildi
02/10/2025
23:45 Nijerya’da ‘Lassa ateşi’ salgınından 166 kişi hayatını kaybetti
23:08 İdlib'in kuzeyinde araç hedef alındı: 1 ölü
23:02 Êzidî kadınlardan Öcalan'ın mesajına yanıt: Mücadelemiz daha da güçlendi
22:53 Çandar: QSD'ye 'terör' diyen sürece karşı provokasyoncudur
22:26 DEM Parti'li Bozan: Anadilde eğitim için adımalar atılmalı
21:50 Suzan Elik için hastane önünde açıklama
21:41 Yürüyüşçüler kadınlarla atölyelerde bir araya geldi
21:38 Amedspor olağanüstü kongreye gidiyor
21:20 Özgürlük yürüyüşçüleri şölenle karşılanacak
20:22 İsrail'in protesto edildiği eyleme polis saldırdı
20:00 İzmir’den seslendiler: Filistin halkı yalnız değildir
19:27 Küresel Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu: İsrail 48 yurttaşı alıkoydu
19:23 223 işçinin direnişi sürüyor: Hakkımızı istiyoruz
19:15 'Kürtçe'ye yönelik ayrımcı politiakalar derhal sonlandırılmalı'
19:02 Kezban Konukçu: Milyonerlerin sayısı artarken yoksulluk da artıyor
18:29 HDP binasına saldırdan kişi cezaevine girmeyecek
17:49 Çandar: Trump çok kazançlı çıktı Türkiye’nin ise ne aldığı belli değil
17:42 İran’da Beluc kadın kardeşi yerine gözaltına alındı
17:28 Hatimoğulları ve Bakırhan Alevi kurum temsilcileriyle bir araya geldi
17:23 ÖHD’den komisyon’a genişletilmiş rapor: Umut hakkı güvence altına alınmalı